Pages in topic: < [1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16] > | Off topic: Osmanlıca - Türkçe kaynaklar, Cumhuriyet boyunca Türkçenin serüveni, Günümüz Türkçesi... Thread poster: Adnan Özdemir
| Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "Otuzbir Kelimesi Dilimize Nasıl Yerleşti?" | Mar 20, 2018 |
--Alıntıdır-- Yazı: Ali Rıza Sığırcı - 11 Mart, 2015 EBCED hakkında üç-beş kelâm Devir değişti. Artık whatsapp, twitter veya facebook’ta neredeyse kelimenin nereye ulaşacağını dahî düşünmeden gençler kızlı erkekli ha babam, de babam “aq” “o.ç.” gibi kelime kısaltmalarını gırla kullanıyor. Osmanlıca “virt” denen “dile yerleşme” artık – bizim gençliğimizde kullansak- ağız burun kırdıracak bu kelime ve deyimlerin pervasızca kullanımını sağlıyor… Bu sabah bana bir sevgili hanım kardeşimden : “Ali abi yaaa, şuna baksana “diye bir resim geldi -whatsapp kanalı ile. İlaç tedarikçisi bir firmada görevli olması nedeniyle, araştırma yaparken bulduğu ve sadece hekimin adı soyadını vs. ihtiva eden bir kaşe idi bu. Tabiî kî hanım arkadaş ve resmi paylaştığım arkadaşlar hep işin komik tarafında idiler. Hanım kızımız işin espri boyutunda idi- bu da kadın erkek artık ortamlarda otuzbir kelimesinin ne denli mastürbasyon ile özdeşleştiğinin kanıtı idi. kıkır kıkır gülüyordu telefonda- aslında çok da haksız sayılmazdı… “Yaaa Ali abi yaaa. Düşünsene, hastane oparlöründen “doktor otuzbir, ameliyathaneye” deniyor” Her ne kadar Demet’e bu kelime kökeninin Ebcede dayandığını söylesem de; tüm gününü bu neş’e ile geçirmişti… İşte Demet’in bana gönderdiği kaşenin resmi : Tabiî kî ben dahil fotoğrafı ilk gören herkeste “bıyıkaltı gülümseme” olmaması mümkün değildi… ne de olsa herkesin düşündüğü bu idi: Sonra Web’de aratınca bu adın Hatay’da çok yaygın bir ad olduğunu öğrendim. Tanınmış ve önemli , eşraftan bir aile imiş. Hattâ akşam üzeri Sarı Siyahlı kardeşim Fatih Kavaslar da “Otuzbir”lerin Antakya’nın önemli bir ailesi, hattâ kendi adlarını taşıyan bir cadde de olduğunu, bir daha Antakya’ya gidince caddenin adını gösteren levhanın resmini çekip yollayacağını belirtti. Yazıya başlarken gene bayan arkadaşım bir başka resim daha gönderdi: Böylece anlamış olduk kî, bu ad sandığımız kadar da az kullanılmamaktadır… Peki nedir herkesi 31 kelimesini duyunca muzip muzip güldüren ? Tabiî kî otuzbir kelimesi nin dilimizdeki sayısal anlamından daha öte anlamı ; özellikle bekâr erkeklere atfedilen “kendi kendine eliyle cinsel doyum sağlama” veya eskilerin dediği gibi “istimna” (kendinden meni çıkarmaya çalışmak ) (gerçeği: “istimna-i bi-l yed” yani el ile istimna) arapça yazılışı إِسْتِمْنَاءٌ (ج) إِسْتِمْنَاءَاتٌ. Artık çağ değişti – entel kardeşler için ibne gitti gay geldi, sevici, zârif gitti lezbiyen geldi; istimna gitti mastürbasyon geldi. Bu arada Latincede de mastürbasyon –manu(el) sturpare (kirletmek, kötüye kullanmak) kelimelerinden gelmektedir… Bugünki yazım, istimn’nın felsefî, dinsel veya seksolojik boyutu değil; sadece otuzbir kelimesin dilimize nasıl yerleşmiş olduğunu irdelemek ve bu vesile ile bir parça “EBCED” yönteminden söz etmektir. Ebced ve harflerin sayısal değerleri: Ebced hesabı ile: E= elif= 1 ve L=lâm=30. El =(1+30)= 31 Aceleci olup, yazının derinliklerini okumayacaklar için hemen ekspres tarafından özet geçeyim: Osmanlıda gençler, başkalarının yanında “istimna, kendi kendini eliyle tatmin etmek” kelimeleri başkalarının kulağına gider ayıp olur diye… “el” kelimesini oluşturan e (elif) ve l ( lâm) kelimelerinin ebced hesabıyla karşılığı olan 1 ve 30 sayılarının toplamı olan 31 kelimesini, aralarında şifre olarak kullanmışlardır. Neticeten 31 rakamı, “el” demektir. Yani bazı saftriklerin sandığı gibi; 31 sayısı ne orgazm için gerekli “gidiş geliş” (!) sayısıdır ne de sadece erkeklere özgüdür. El ile yapılan her türlü cinsel tatmindir… almanlar da sayıyı bir şey sanıp… 99’da el değiştir derler (99-Handwechsel)… Gelelim Ebced hakkında 1-2 kelâm’a: Ebced hakkında yarı akademik bilgi: Geleneksel Arap alfabesinin eski sıralanışından (elif, ba, cim, dal) ilk dört harfinin okunuşlarıyla (E-B-Ce-D) türetilmiş bir sözcüktür. Ebced Hesabı ise Ebced rakamları denilen alfabetik bir sayı sistemini kullanarak, kelime, cümlecik veya cümlelerin sayısal değerini hesaplama ve bunlardan anlamlar çıkartma işlemidir. Teori incelenen kelime, cümlecik veya metinde bir şekilde gizli şifreleme bulunduğu varsayımına dayanır. Semitik alfabelerde olduğu gibi Arap alfabesiyle yazılan bir yazıda da harflerin sayısal değerleri ile bir şifreleme (cifr) yapılmış olabilirdi ve gelecekte hâdiselerin vukuu zamanının tespiti (Kehanet) için harflerin sayısal değerleri kullanılarak bu kehanetlerin sırrı gizemi açılabilirdi. Bir cümle veya cümleciğin Ebced değeri (“cümle hesabı”) varsayılan bu gizem’in anahtarı olurdu. Ebced hesabında harflerin sayısal değerleri Arap alfabesindeki sıraya göre değil, İbranice ve Süryanice’deki sıralamaya göredir. Arap alfabesinde harflerin bugünkü sıralanışı daha sonra benzer harflere eklenen noktalar ve bu benzer harflerin yan yana yazılmasıyla oluşmuştur. Ebcede göre harflerin sırası ve değerleri söyledir: Arapçada kullanılmayan ve özellikle Farsça’dan alınıp Osmanlıca’da kullanılan pe, çim, je, gaf harfleri sırasıyla be, cim, ze ve kef eşit sayılır. Günlük kullanım Özel notlar ve ticarî ilişkilerde kullanılmıştır. Meselâ: 100 akçe alacağı olan birisi alacaklı olduğu kişiye bir kâğıt üzerinde bir kaf harfi yazıp gönderince hem alacağını istemiş, hem de konuyu aracıdan saklamış oluyordu. Çocuk isimleri Doğum tarihinin bir kelime veya bir, iki isimle belirlenmesidir. Hangi isimler çocuğun doğduğu seneyi ebced hesabıyla verirse, o isimlerden biri çocuğa verilmiştir. Meselâ: H. 1311′de doğan çocuğa “Mahmud Bahtiyar”, “Süleyman Hurşid”, “Yusuf Mazhari’, “Ömer Rıza” ve “Recep Servet” gibi isimlerden biri verilebilir. Çünkü bunların her biri 1311 etmektedir. Kitap ve Makalelerde Eskiden kitapların önsöz, giriş, takdim sayfaları ile numara almayan sayfalar hep ebced alfabesine göre numaralandırılmıştır. Kitapların ay ve sene kayıtları, yazı bölümleri ve madde başlıkları hep ebced düzenine göre tanzim edilmiştir. Devlet kayıtlarında: Devlet arşivlerinde yer alan birçok resmî belge, tutanak, fezleke ve mazbatalar, vak’anüvis kayıtları, vakıf kayıtları ile sayım ve döküm hesapları bu hesaba göre tanzim edilmiştir. Eski bilim kitaplarında Fizik, matematik, geometri ve astronomide Sa’fas” kelimesinin harfleri sıkça kullanılmıştır. Astronomide büyük rakamlar “ğayn” harfinin birkaç tekrarı ile ifade edilmiştir. Musikide sesler ve perdeler ebced alfabe düzeninden istifade edilerek oluşturulan bir “ebced notası” ile belirlenmiştir. Mimarlıkta: Mimar Sinan’ın eserlerinde, boyutların modüler düzeninde çok sık kullanılmıştır. Örneğin Süleymaniye’de zeminden kubbe üzengi seviyesi 45, kubbe alemi 66 arşın yüksekliktedir. Yine Selimiye’de de kubbeyi taşıyan 8 ayağın merkezlerinden geçen dairenin çapı 45 arşındır. Kubbe kenarı zeminden 45, minare alemi buradan itibaren 66 arşındır. Süleymaniye ve Selimiye’nin görünen silüetleri 92 arşındır ki, bu da “Muhammed” kelimesinin ebced karşılığıdır. Tasavvuf ve sembolizmde Ebced hesabının tasavvuf ve din ilimlerinde kullanıldığına şahit olmaktayız. Özellikle “Kelime-i Tevhid” veya “Esmâ-i Hüsna”dan bir ismin kaç kere zikir edileceği ebced tablosuna göre tayin edilir. Kur’an tefsirlerinde ve hatta Kadir gecesinin tayininde de ebcedin kullanıldığını bilmekteyiz. Ebced’e göre “Âdem’ 45, “Allah” lafzı da 66 etmektedir. Ebced, cifr (şifrecilik), gizemcilik genellikle din bilginleri tarafından bazı Kur’an ayetlerine aykırı bulunarak reddedilir ve sapkınlık olarak görülür. Sembolizmde: İki veya daha fazla kelimenin sayı değerlerinin aynı olmasından istifadeyle birini söylemekle diğeri kastedilmiş kabul edilerek halk arasında kullanılagelmiştir. Meselâ: “Muhammed” kelimesi 92′dir. “Aman’ kelimesi de 92′dir. “Mevlevî” kelimesi de 92′ ettiğinden bu kavramlar arasında bir alaka kurulmuştur. Ör; Aman lafzı senin ism-i şerîfinle müsavidir Anınçin aşıkın zikri amandır ya Resulullah İlim, amel, sa’y kelimelerinin, Hilâl, lâle ve Allah sayı değerlerinin aynı olması anlamlı bulunur. “Tarih düşürme sanatı” Ebced’in en fazla kullanıldığı yerlerden biridir. Divan edebiyatında veya mezar taşı gibi kitabe yazımlarında ustalıklı bir kelime veya mısra ile olayın tarihi işlenmiş olurdu. Kehanet ve gizemler Tarih düşürme yöntemi ile yazıldığına inanılan bir metin üzerinden gelecek olaylarla ilgili kehanette bulunulur. Kur’an ve hadislerden yapılan çıkarımlarla geçmiş ve gelecek olaylara ait tahminler yapılmıştır. İstanbul’un Fethinin “beldetun tayyibetun…” cümlesinden, kıyametin tarihinin bir hadis metninden çıkartılması gibi. Ebced hesabı ayrıca cifr, vefk, astroloji, define aramada gibi gizemli uygulamalar içinde kullanılmıştır. Ebced’in bir takım amacını aşan uygulamaları eleştiri konusu olmuştur. Örneğin ilgili metnin böyle bir şifre veya gizem barındırdığı varsayımından hareketle dini metinlerden bir takım yeni anlam ve işaretler çıkartılması bunlardan birisidir. Bir diğer eleştiri konusu metnin yazıldığı tarihte kullanılmayan bir takvim sistemi kullanılarak şiir, dini metin vb. üzerinden bir takım tarih kehanetleri yapılmasıdır. Örneğin Hicri takvimin Hz. Ömer zamanında, Rumi takvim’in ise Osmanlılar zamanında oluşturulmasına rağmen birtakım ayet ve hadisler üzerinde bu takvim sistemlerine göre hesap yapılabilmekte ve bu kaynaklara yeni anlamlar yüklenebilmektedir. Kaynak: https://turkiye.net/kultur-sanat/otuzbir-kelimesi-dilimize-nasil-yerlesti/
[Edited at 2018-03-21 15:59 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "TÜRKİYE TÜRKÇESİ AĞIZLARINDA ZETASİZM/ROTASİZM MESELESİNİN İZLERİ" | Mar 27, 2018 |
--Alıntıdır-- Çalışma: Hüseyin YILDIZ Arş.Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, 1) Çalışmanın tamamı bu bağlantıdan okunup indirilebilir: http://dergipark.ulakbim.gov.tr/gaziturkiyat/article/view/5000108849/5000101322 2) Çalışmanın tamamı bu... See more --Alıntıdır-- Çalışma: Hüseyin YILDIZ Arş.Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, 1) Çalışmanın tamamı bu bağlantıdan okunup indirilebilir: http://dergipark.ulakbim.gov.tr/gaziturkiyat/article/view/5000108849/5000101322 2) Çalışmanın tamamı bu bağlantıdan indirilebilir: ( turkiyat.gazi.edu.tr/posts/download?id=33961 ) ▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄ Traces of Zetacism / Rhotacism Problem in Turkey Turkish Dialects Özet Zetasizm / rotasizm konusu gerek Türk lehçeleri arasında, gerekse Türkçeyle akraba olan diğer diller arasında tanıklanan örneklerden ortaya çıkmış problemlerdir. İçinde /r/ ünsüzü bulunan bazı kelimelerin bir başka dilde ya da lehçede /z/’li olarak görülmesi, probleme sebep olan soruyu sordurmuştur: Hangisi daha arkaiktir? İlk olarak Gombocz ve Räsänen’in tespitleri, ardından da Ramstedt’in ortaya attığı fikirler bu sorunun cevabına yönelik ciddi çalışmaların yapılmasına temel hazırlamıştır. Şimdiye kadar gerek eser, gerek dönem, gerek lehçe, gerekse dil esaslı yapılan zetasizm / rotasizm çalışmaları; temelde kelime listelerinden oluşmaktadır. Bu listelerde çoğu zaman bir kelimenin bir dil ya da lehçede /r/ sesiyle, bir başka dil ya da lehçede ise /z/ sesiyle kullanılan şekilleri gösterilmekte olup bazı örnekler aynı lehçe ya da dil içinde de bulunabilmekte, bazıları da çeşitli delillere dayanarak farazî olabilmektedir. Bu çalışmada Derleme Sözlüğü’nden hareketle tespit edilen ve zetasizm / rotasizm örnekleri olarak gösterilebilecek olan kelime listeleri esasında; inceleme, değerlendirme ve sınıflandırmalar yapılacak; böylelikle de zetasizm / rotasizm meselesinin Türkiye Türkçesi ağızları arasında da örneklerinin bulunabildiği gösterilmiş olacaktır. Anahtar Kelimeler: Türkiye Türkçesi Ağızları, zetasizm, rotasizm, sınıflandırma . . . 1. 2. Sistem ve Sınırlılık Çalışmaya esas olan malzeme hiçbir sınıflandırmaya tâbi tutulmaksızın 200’e yakın kelimeden oluşmaktadır. Bu kelimeler çalışmada konum ve kullanım alanı bakımından iki yönden değerlendirilecektir. Öncelikle tespit edilen veri, kullanım alanına göre (çok verili ya da tek verili) sınıflandırıldıktan sonra, kendi içlerinde verilen örneklerdeki /z/ ve /r/ seslerinin konumuna yönelik (son seste ve ara seste) bir gruplandırma da yapılacaktır. Çalışmanın veri tabanını oluştururken klâsik yöntemle, gözle sayfa sayfa baştan sona tüm ciltleri üç defa taranan Derleme Sözlüğü (DS), aynı zamanda tdk. gov. tr internet sitesindeki Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü ile de karşılaştırılmış; böylece DS’de yer almayan bazı verilerin de çalışmanın veri tabanına katılması amaçlanmıştır. DS taramalarımızda /r/ ~ /z/ denkliği olduğunu düşündüğümüz örnekleri kullanım sıklığı esas alınarak sınıflandırdığımızda iki ana başlıkta dört grup ortaya çıkmaktadır: * Çok Verili Örnekler * Tek Verili Örnekler • İkisi de tek örnekli olanlar. • /r/ sesli yalnız bir örnek bulunanlar. • /z/ sesli yalnız bir örnek bulunanlar. 2. ÇOK VERİLİ ÖRNEKLER1 2. 1. Son seste balkır: 2. Şimşek [DS-2] (*Kadınhanı – Konya / Edirne)” balk: 1. Şimşek: Balk oynayor. [DS-2] (İğdir *Çivril – Denizli / *Emet, -Kütahya / *Antakya – Hatay / Akkışla *Bünyan, Kayseri köyleri)” balkız: 1. Şimşek [DS-2] (Körküler *Yalvaç – Isparta / Balıkesir ve çevresi / Baklalı *Çatalca 1 Bu kısımda Türkiye Türkçesi ağızlarında tespit edilip hem /z/ sesli hem de /r/ sesli biçimi birden fazla yerde geçen örnekler derlenmiştir. Türkiye Türkçesi Ağızlarında Zetasizm/Rotasizm Meselesinin İzleri _________________ – İstanbul / Adana / Kayapa – Edirne / *Lüleburgaz ve çevresi – Kırklareli)” balgız (I): Şimşek [DS-2] (Körküler *Yalvaç – Isparta) bor (I): 2. Taşlık, işlenmemiş, sert toprak, ekilmemiş tarla. [DS-2] (Afyon / *Uluborlu, *Senirkent – Isparta / İstanbul / Amasya / *Hozat – Tunceli / Aşudu *Darende, Babik, *Pütürge – Malatya / *Afşin, *Elbistan, *Göksun – Maraş / *Kilis – Gaziantep / Hisarcık *Yayladağı, Kırıkhan, Amik, Gâvurdağı *Reyhanlı, *Antakya – Hatay / Göbekviran *Gürün, *Kangal, Mursal *Divriği, Manya, Hekimhan, Karaözü *Gemerek, Kevenli *İmranlı – Sivas / *Keskin – Ankara / *Pınarbaşı köyleri – Kayseri / Sadıkali, Güllühüyük *Çiçekdağı – Kırşehir / *Ermenek, Beyafşar *Beyşehir – Konya / Cebelibereket *Dörtyol – Adana / Hacıhamzalı, Gülek *Tarsus, *Silifke – İçel / *Akseki – Antalya / Kerkük)” bor: Ekilmeyen verimsiz toprak [Elazığ Yöresi] Elâzığ ve yöresi” bor: Kireçli verimsiz toprak [Adana, Osmaniye] Adana, Osmaniye” boz (IV): Sürülmemiş, boz tarla. [DS-2] (Sivas / Kayseri)” bozlak (IV): 1. Sürülmemiş, boz tarla. [DS-2] (Mangırlar – Bolu / Samlar *Ereğli – Zonguldak köyleri / Aşağıemerce *Taşköprü – Kastamonu / *Merzifon – Amasya / *Çarşamba – Samsun / Erzincan) cıbır (II): 1. Tüyü dökülmüş. [DS-3] (Örkenez *Yalvaç – Isparta / *Tefenni – Burdur / *Çivril – Denizli / *Yalova – İstanbul / *Taşköprü – Kastamonu / Çankırı / Çorum / *Düzce – Bolu / Bozan, Aşağıılıca – Eskişehir / *Reşadiye – Tokat / Küçükboymul – Yozgat / *Kızılcahamam – Ankara / Kırşehir / Adana)” cıbır (II): 3. Çıplak (*Senirkent–Isparta / Burdur / Çankırı / Ankara / *Pınarbaşı–Kayseri)” cabur: 2. Tüyü dökülmüş. [DS-3] (Bereketli *Tavas – Denizli)” cıbıl (I): 3. Tüyü dökülmüş. [DS-3] (Denizli / *İnegöl – Bursa)” cibir (IV): Tüyü dökülmüş. [DS-3] (Ankara)” cıbız (I):1. Tüyü dökülmüş. [DS-3] (Tizgi – Erzurum / -Erzincan)” cıbız (I): 4. Çıplak (Bereketli *Tavas–Denizli / *Refahiye–Erzincan) cıngar: Kavga, gürültü: Eve gelelerdi cıngar çıkarırdım. [DS-3] (Burdur ve ilçeleri / Denizli ve ilçeleri / *Nazilli, *Bozdoğan ve köyleri – Aydın / *Ödemiş – İzmir / *Alaşehir – Manisa / *Edremit – Balıkesir / *Gelibolu – Çanakkale / Bozan – Eskişehir / *Kandıra – Kocaeli / Tepe *Seben – Bolu / *Silivri, *Çatalca – İstanbul / *Safranbolu – Zonguldak / Çankırı / Çorum ve ilçeleri / *Çarşamba – Samsun / *Merzifon – Amasya / ____________ *Taşova – Tokat / Kuzköy *Ünye – Ordu / Trabzon / Gümüşhane / *Pülümür – Tunceli / *Koyulhisar, *Divriği, *Gürün – Sivas / Bahçeli *Bor – Niğde / *Ermenek – Konya / *Mut, *Anamur – İçel / Kışla – Antalya / *Fethiye, *Milas – Muğla / Kayapa – Edirne / *Saray, *Çorlu – Tekirdağ)” cıngara (II): Kavga, gürültü [DS-3] (Çiftlik *Dinar – Afyon / *Gelendost, *Yalvaç, *Keçiborlu ve köyleri – Isparta)” cingar: Kavga, gürültü [DS-3] (Çerçin – Burdur / Satılmış – Eskişehir / Samsun / Amasya / *Zara – Sivas / Dont *Fethiye – Muğla)” çingar: Kavga, gürültü [DS-3] (*Eğridir ve köyleri – Isparta / Kütahya / Bağlıca *Ardanuç – Artvin)” cingaz (II): Kavga, gürültü [DS-3] (*Burhaniye – Balıkesir / Çakırlar *Akşehir – Konya) hapar (II): Avuç dolusu [DS-7] (*Çal – Denizli)” haparlamak: Avuçlamak. [DS-7] (Dont *Fethiye – Muğla) “ hapaz (I): Avuç dolusu: Hayvana bir hapaz yem verdim. [DS-7] (Çığrı *Dinar, *Sandıklı – Afyon / Gölkonak *Şarkikaraağaç, *Eğridir ve köyleri, Uluğbey, Yassıören *Senirkent, Yarıkkaya, *Yalvaç – Isparta / Başpınar *Tefenni – Burdur / Darıveren *Acıpayam, Honaz ve çevresi – Denizli / Tepeköy *Torbalı, *Kula – İzmir / *Eşme ve köyleri, *Alaşehir – Manisa / Çağlayan – Bursa / Kütahya / Tokat – Eskişehir / *İzmit – Kocaeli / *Göynük, *Gerede – Bolu / *Safranbolu – Zonguldak / *İnebolu, Karabüzey *Araç, Kayı *Tosya – Kastamonu / Saray *Kurşunlu – Çankırı / *İskilip, Kavşıt *Sungurlu, Tanrıvermiş *Mecitözü – Çorum / Sinop / Ladik *Merzifon – Amasya / *Niksar – Tokat / Uluşiran *Şiran – Gümüşhane / Voryanlı – Maraş / Saray – Yozgat / Nevşehir / *Bor – Niğde / *Beyşehir, Yendiğin *Ilgın – Konya / Höketçe *Saimbeyli – Adana / *Silifke, *Anamur – İçel / Erenkavak, Bağyaka *Finike, Güzelsu *Akseki – Antalya / *Fethiye ve köyleri – Muğla)” hapazlamak (I): Avuçlamak. [DS-7] (Çığrı, Eber *Dinar, İshaklı *Bolvadin, *Emirdağ – Afyon / Bağıllı *Şarkikaraağaç, Yassıören, Uluğbey *Senirkent, *Yalvaç, *Uluborlu – Isparta / Başpınar *Tefenni – Burdur / Honaz ve köyleri – Denizli / Tokat – Eskişehir / Bolu / Ağlı *Küre – Kastamonu / Saray *Kurşunlu – Çankırı / *İskilip – Çorum / Samsun / *Merzifon ve köyleri – Amasya / *Artova – Tokat / *Bor – Niğde / *Ermenek – Konya / *Silifke ve köyleri, *Anamur – İçel / Güzelsu *Akseki – Antalya / Kaya, Ören *Fethiye – Muğla) Türkiye Türkçesi Ağızlarında Zetasizm/Rotasizm Meselesinin İzleri _______________________ çalar (I): Süpürge. [DS-3] (Bereketli *Tavas – Denizli / Zellice *Sarıkamış – Kars)” calaz (I): 1. Mısır koçanı, sapı. [DS-3] (Çaltı *Gelendost – Isparta / Çorum / *Vezirköprü – Samsun / Sarayözü, Ziyere, *Merzifon, Efte, Zıgala, Ezine – Amasya / Çilehane *Reşadiye, *Niksar, *Zile, Sulusaray *Artova, Mürüs *Erbaa – Tokat / Karakuş *Ünye – Ordu / *Şebinkarahisar – Giresun / Beşikdüzü *Vakfıkebir – Trabzon / Uluşiran *Şiran – Gümüşhane / Ağrakos *Suşehri, *Kangal, Sincan *Divriği – Sivas / Hasandede *Keskin – Ankara)” çalaz: 1. Mısır koçanı, sapı. [DS-3] (Tokat) keler (I): 1. Kertenkele. [DS-8] (*Yalvaç, *Senirkent, *Uluborlu, *Keçiborlu – Isparta / Güney, Salda *Yeşilova – Burdur / Darıveren *Acıpayam – Denizli / *Bozdoğan – Aydın / *Alaşehir – Manisa / Bayadı – Ordu / *Bor – Niğde / Akçalar *Seydişehir, *Ermenek – Konya / *Akseki, Çomaklıdede *Korkuteli – Antalya / *Milas, *Bodrum, Yerkesik – Muğla)” kabıklı keler: Kertenkele. [DS-8] (Salda *Yeşilova – Burdur)” kelâ: Kertenkele. [DS-8] (Denizli / Eymir *Bozdoğan – Aydın / İzmir)” kelez (III): Kertenkele. [DS-8] (Ankara)” helez: Kertenkele. [DS-7] (Ersis *Yusufeli, Öğdem – Artvin)” hilez: Kertenkele. [DS-8] (Ladik *Havza – Samsun / Tan *Kemah, Haşhaşı – Erzincan / İpsile *Hafik – Sivas) kepir (I): 1. Verimsiz, kıraç toprak. [DS-8] (Uşak / Körküler *Yalvaç, Sofular *Eğridir – Isparta / Söğüt *Honaz – Denizli / *Alaşehir – Manisa / *Urla, Görece – İzmir / Kütahya / Borcak *Söğüt – Bilecik / Bozan, Tokat – Eskişehir / Yuvacık *İzmit, *Karamürsel – Kocaeli / *Göynük – Bolu / *Sarıyer – İstanbul / Saray, Derekülat – Çankırı / *Sungurlu – Çorum / Samsun / *Birecik – Urfa / Şekeroba – Maraş / Reyhanlı ve Amik ovası Türkmenleri – Hatay / *Koyulhisar, Karadoruk *Gürün – Sivas / Üçem *Balâ, *Nallıhan, *Keskin – Ankara / *Avanos – Nevşehir / Konya / *Kadirli, *Kozan – Adana / Navdalı *Mut – İçel / Yerkesik – Muğla / Edirne / *Lüleburgaz – Kırıkkale / *Malkara – Tekirdağ)” kepür -1: Taşlı ve engebeli yerler [DS-8] (*Alucra – Giresun)” kepez (I) -1: Verimsiz, kıraç toprak [DS-8] (Takuşlar – Afyon / Susuzviran – Kütahya ilçeleri ve köyleri / *Ortaköy, *Aksaray – İstanbul / Aşağıkayı *Tosya – Kastamonu / Çankırı / *Erbaa – Tokat / *Koyulhisar – Sivas / *Milas, yerkesik – Muğla)” kepis (I): Verimsiz, kıraç toprak [DS-8] (Denizli)” kelez (II): Verimsiz, kıraç toprak. [DS-8] (Göl, Başköy – Kastamonu / *Zile ve köyleri – Tokat)” kelez __________________ yer: Verimsiz, kıraç toprak [DS-8] (Başpınar *Tefenni – Burdur / Kastamonu / *Zile – Tokat / Tanır *Afşin – Maraş) kubur (I): 1. Dolma tabanca, çakmalık tabanca. [DS-8] (İlyas *Keçiborlu – Isparta / Çöplü *Çivril – Denizli / *Bozdoğan – Aydın / Tekkeköy *Ödemiş – İzmir / Kuz *Akkuş – Ordu / Torul, Zermut – Gümüşhane / *Antakya – Hatay / *Hadım – Konya / Antalya / Çavuşköy – Kırklareli / Kerkük)” gubur (III): 1. Bir çeşit basit tabanca. [DS-6] (Çığrı *Dinar – Afyon / Samsun / *Merzifon – Amasya)” gubura: 1. Bir çeşit basit tabanca. [DS-6] (Karamanlı *'Tefenni – Burdur)” gubur (III): 2. Fişeklik. [DS-6] (*Kozan – Adana)” kubuz (III) 2. Dolma tabanca, çakmalık tabanca. [DS-8] (Köşker – Kırşehir)” gubuz (II): Dolma çiftenin dip kısmı. [DS-6] (*Milas – Muğla) palatır (III): 2. Budanmış omcaların dibinden çıkan sürgünler. [DS-9] (Bekilli *Çal – Denizli / *Sungurlu – Çorum)” paladız: 1. Ağaçların, sebzelerin dibinden çıkan filizler, sürgünler. [DS-9] (Bereketli Tavas – Denizli / Eymir *Bozdoğan – Aydın / Kütahya / *Milâs – Muğla) tınar: Harman dövüldükten sonra savrulmak için yapılan yığın (Tekkeönü–Zonguldak / Büyükdere *Devrekani, *Cide–Kastamonu / *Boyabat–Sinop / Samsun)” tınır: Harman dövüldükten sonra savrulmak için yapılan yığın (Dizdaroğlu–Sinop)” tınas: Harman dövüldükten sonra savrulmak için yapılan yığın (Burdur / Kırşehir / Adana)” tınıs: Harman dövüldükten sonra savrulmak için yapılan yığın (Çandırlar *Feke, Ağzıkaraca *Kozan–Adana)” tınaz atmak: Harmanda toplanmış, samanla karışık ekini yaba ile savurarak tahılı samandan ayırmak (*Lüleburgaz–Kırıkkale) yabır: 1. Boynuzu geriye doğru düz olan hayvan [DS-11] (*Çarşamba – Samsun / *Bor – Niğde / Şahviran *Kadınhanı – Konya)” yapıri: Boynuzu arkaya yatık öküz, manda [DS-11] (Türkmen *Bünyan – Kayseri)” yabız (I): Boynuzu geriye doğru düz olan hayvan [DS-11] (İğneciler *Mudurnu – Bolu)” yapaz (II): 1. Boynuzu arkaya yatık öküz, manda. [DS-11] (*Vezirköprü, *Çarşamba – Samsun / *Niksar – Tokat) yıldırtı: Düz, parlak bir yüzeyde, görülüp yiten ışıltı. [DS-11] (*Düzce – Bolu)” yıldırık (I): Cam. [DS-11] (Meydan *Ünye – Ordu)” yıldırak: 1. Çok parlak. [DS-11] (Kastamonu)” yıldırak: 2. Parlaklık. [DS-11] (Sinop)” Türkiye Türkçesi Ağızlarında Zetasizm/Rotasizm Meselesinin İzleri _________________ yıldıramak: Parıldamak, ışıldamak, ışık oynaşmak. [DS-11] (Çanakkale / Bursa / *Düzce – Bolu / *Ünye – Ordu / Ankara) ıldır: Alacakaranlık. [DS-7] (*Çal – Denizli / Aşağıdana *Safranbolu – Zonguldak / Saray – Çankırı / Kuzköy *Ünye – Ordu / *Şebinkarahisar – Giresun / İncirli – Yozgat)” ıldırım: Yıldırım. [DS-7] (Güney *Yeşilova – Burdur / *Iğdır – Kars)” ıldırtı (II): Gece küçük dalgacıklarda meydana gelen parıltı, yakamoz. [DS-7] (Darıveren *Acıpayam – Denizli)” ıldırak: Parlak: Bu demir çok ıldırak. [DS-7] (Sürez *Bozdoğan – Aydın)” ıldız (I): Yıldız. [DS-7] (Çığrı *Dinar – Afyon / Bağıllı *Eğridir, *Yalvaç, Uluğbey *Senirkent, Isparta / Kavak *Yeşilova, Kuşbaba *Bucak, Başpınar, Karamanlı *Tefenni, Burdur / Oğuz)” ulduz: Yıldız [Güney-Batı Anadolu] (Güney-Batı Anadolu) “ ildiz / ıldız: < ET yulduz: yıldız [Erzurum] (Erzurum) ■ GT. yultuz “yıldız” = Çuv. şĭltĭr “yıldız” ~ DLT. yuldra-, yuldrı- “parlamak”, AH. yuldura- “aydınlanmak”, AH. yuldurum “yıldırım”, Türk. yıldırım, Azr. ildırım “yıldırım” [Ersoy, 2008: 128] ■ mod. tschuw. śăltăr ~ gtü. yultuz “Stern” (Nauta, 1972: 6); CTurk. yultuz “star”, Tarĵ. yalduz id. < yulduz, Bulg. yalduz, yaldїz id. < yulduz < yultuz < *yultur = Chuv. śăltăr ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "TÜRKÇEDE RENKLERİ TANIMLAMA SORUNU" | Apr 9, 2018 |
--Alıntıdır-- Araştırma: Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN / Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, 25.12.2017 20 sayfalık bu çalışmaya şuradan ulaşabilirsiniz: http://turkoloji.cu.edu.tr/pdf/turkcede_renkleri_tanimlama_sorunu.pdf ______________________ Tamamen soyut olan renkler, doğrudan doğruya tanımlanamaz. Fizik biliminin olanaklarına göre, dalga boyu ve yansıma olayı olarak tanımlanmak da ölçünlü dilde kullanılan bir yöntem değildir. Renkler, nesnelerin, bitkilerin, renklerinden; bir rengin açıklık veya koyuluğundan vb. değişik yöntemlerden yararlanmak suretiyle tanımlanır. Ölçünlü dilde yer alan renk adları yanında ölçünlü dilde yer almayan binlerce rengin tanımında da farklı güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Bu güçlük, renklerin her türlüsü için geçerlidir. Doğada bulunan veya sanayide üretilen binlerce renk ile ara renklerin tümünü tanımlamak mümkün değildir. Olsa olsa, bunların belli başlılarını tanımlayabiliriz. . . . 1. GİRİŞ Tamamen soyut olan renkler, doğrudan doğruya tanımlanamaz. Fizik biliminin olanaklarına göre, dalga boyu ve yansıma olayı olarak tanımlanmak da ölçünlü dilde kullanılan bir yöntem değildir. Türkçe Sözlük’te2, renk kelimesi, “Cisimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyum.” biçiminde tanımlanmıştır; ama hiçbir renk, ölçünlü dilde bu ölçülere göre tanımlanmaz. 2. RENKLERİ TANIMLAMA YÖNTEMLERİ Doğasındaki özellikler dolayısıyla doğrudan doğruya tanımlanamayan renkler, dolaylı olarak, nesne, meyve veya bitki renklerinden aktarmalar yapılarak, karşıt renklerden, benzetmelerden, eş anlamlardan, zıt anlamlardan, açıklık, koyuluk veya bir renge yakınlıklardan yaralanarak, kıyaslamalar yapılarak tanımlanabilmektedir. 2.1. Karşıt renklerle tanımlanan renkler Birbirlerinin karşıtı durumunda olan beyaz / ak, siyah / kara renklerinin tanımı, nesne renklerinden aktarmalarla ve karşıtlıkları ölçü alınarak yapılmaktadır. Elbette, bazı renk tanımlarında da olduğu gibi, tanımlanan rengin bilinmesi için, karşıt renk ile renginden aktarma yapılan nesnenin bilinmesi gerekir: ak: kar, süt, vb. rengi, beyaz, kara ve siyah karşıtı3. beyaz: Ak, kara, siyah karşıtı. kara: En koyu renk, siyah, ak, beyaz, karşıtı. 2. Esmer. siyah: Kara, ak, beyaz karşıtı. Bu tanımlara göre ak rengin ne olduğunu anlatabilmek için karın ve sütün renginden, kara, siyah karşıtlığından, kara rengin tanımı için de karşıtı olan ak / beyaz renkten ve rengin diğer renklere oranla koyuluğundan yararlanılmıştır. Aynı durumu İngilizcede de görüyoruz. İngilizcede de ak/beyaz, kara/siyah renkleri, nesne renklerinden aktarılarak veya karşıtlarıyla kıyaslanarak tanımlanmaktadır. black 1. Without light or almost without light; the colour of this printing-ink; opposite to white. (…) (Hornby-Gatenby-Wakefield: 1963). black: 1. Destitute of light, or incapable of reflecting it; of the color of soot or coal; of the darkest or a very dark color, the opposite of white; . . . bakla çiçeği: Bakla çiçeği rengi. boz: 1. Açık toprak rengi. 2. Kül rengi, gri . . . filiz rengi: Asma filizinin rengi, açık yeşil renk, filizi. kül rengi: Odunun yanmasıyla oluşan külün akla kara arasındaki rengi, gri. sincabi: Sincap rengi. şarap rengi: kırmızı şarabın rengi. toprak rengi: Toprağın sarı veya yeşile çalan rengi. taba: Kuru tütün yaprağını andıran kızılımsı kahverengi. 2.4.6.4. Bir renge yakınlığı ile tanımlanan renkler Bu renklerin tanımı, rengi + yönelmeli renk adı + yakın veya yönelmeli renk adı + yakın biçimindedir. Bu tanımın başına “rengi”, sonuna, “+A çalan”, “olan”, vb. biçiminde pekiştirici ifadeler de eklenebilmektedir. karaca: Rengi karaya yakın olan, esmer. pembemsi: Rengi pembeye yakın olan, pembeye çalan. siyahımsı: Siyaha yakın. . . . çakır: Açık mavi. gökyüzü mavisi: Açık mavi. güvela: Açık yeşil. duman rengi: Koyu kül rengi. gece mavisi: Koyu mavi. okyanus mavisi: Koyu mavi. böcek kabuğu: Mor ile yeşil arasında ve metal parlaklığında olan renk. güvercinboynu: Yeşil, mavi ve pembe arasında dalgalanır gibi görünen renk. güvercingöğsü: Yeşil ile mavi arasında böcekkabuğuna benzer dalgalı ve değişken renk. kemik rengi: Beyaz ile krem rengi arasında olan renk. kül rengi: Odunun yanmasıyla oluşan, külün akla kara arasındaki rengi, gri. pas rengi: Kırmızıyla kahverengi arasındaki renk. . . . eflatun: Açık mor renk. kazayağı: Açık turuncu renk. küf rengi: Açık yeşil renk. çivit rengi: Koyu mavi renk. fes rengi: Koyu kırmızı renk. kurşun grisi: Koyu gri renk. barut rengi: Koyu gri renk. . . . acı: Çarpıcı göz alıcı (renk). çiğ: Gözü rahatsız eden, göze batan (renk, ışık). donuk: Rengini ve parlaklığını kaybetmiş, mat bir biçimde. kırık: Saf renkten hafif uzaklaşmış: Kırık beyaz. kirli: Leke, toz, vb. ile kaplı, pis, murdar, mülevves. soluk: rengi atmış, solmuş, uçuk. uçuk: 1. Uçmuş, soluk. 2. Açık (renk). . . . lâciverdimsi: Rengi laciverdi andıran, laciverde benzeyen. mavimsi: Rengi maviyi andıran, maviye benzeyen, mavimtırak. pembemsi: Rengi pembeyi andıran, pembeye benzeyen, pembemtırak. beyazımsı: Rengi beyazı andıran, beyaza benzeyen, beyaz gibi, beyazımtırak. beyazımtırak: Beyazımsı. siyahımtırak: Siyahımsı. mavimtırak: Maviyi andıran. fındıkkabuğu: Fındığın kabuğunun rengini andıran bir tür kahve rengi, fındık rengi. gümüş rengi: gümüş parlaklığında, gümüşü andıran renk, gümüşi. ... . . . ___________________ 20 sayfalık bu çalışmaya şuradan ulaşabilirsiniz: http://turkoloji.cu.edu.tr/pdf/turkcede_renkleri_tanimlama_sorunu.pdf
[Edited at 2018-04-09 12:24 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER Karaman'dan bazı sözcükler... | May 17, 2018 |
--Alıntıdır-- Karaman, Selçuklu döneminden kalan Türkçe sözcüklerin kullanıldığı bir yer. //Ado_Not: "Karaman, Türkçe'nin Anadolu'da resmi dil ilan edildiği ilk şehir." ifadesi tam doğru değil-> (doğrusu; O zamanlar adı Larende olan Karaman, Karaman beyliğinin yalnızca bir şehridir. "Karamanlılar (beylik) Konya'da 13 Mayıs 1277 tarihinde Türkçeyi resmi dil ilan etmişlerdir" olmalıdır. Neyse... __________ Türkçe'nin nereden n... See more --Alıntıdır-- Karaman, Selçuklu döneminden kalan Türkçe sözcüklerin kullanıldığı bir yer. //Ado_Not: "Karaman, Türkçe'nin Anadolu'da resmi dil ilan edildiği ilk şehir." ifadesi tam doğru değil-> (doğrusu; O zamanlar adı Larende olan Karaman, Karaman beyliğinin yalnızca bir şehridir. "Karamanlılar (beylik) Konya'da 13 Mayıs 1277 tarihinde Türkçeyi resmi dil ilan etmişlerdir" olmalıdır. Neyse... __________ Türkçe'nin nereden nereye geldiğini anlamak için, Karaman'da hâlâ kullanılan sözcükler önemini koruyor: Batbat; ördek. Attırmak; at sürmek. Cıllık; oyun bozan. Cula; karga. Cunguldak; bir çeşit tahterevalli: Çağ; foseptik çukuru. Cozutmak; dağıtmak. Cızbüzzük; her şeyden incinen, alınan. Devramber; ayçiçeği. Fişkele; salyangoz. Goma; durma. Sındı; makas. Vadıl; salak." Karaman sözcükleri ALAYA: Siyah ve kokulu üzüme verilen ad. ALAVURT: Kabaktan yapılmış su kabı ALENGİRLİ: Tutarsız AKDİMBİT: Beyaz erken olan üzüme verilen ad ANDIK: Sırtlan ANDIZ: Ardıç cinsinden, pekmez yapmakta kullanılan bir ağaç ANĞ: Tarla ve bahçelerde sınır çizgisi ANKEBUT: Uykuda sıkıntı verdiğine inanılan bir varlık ANŞIRTMAK: Hissettirmek, duyurmak ATTIRMAK: At sürmek AŞENE: Mutfak AVAİT: Düğünlerde toplanan para ve yiyecek AVAR: Sebzelerin ekildiği yer BAMBIL: Büyük cins arı BATBAT: Ördek BELERTMEK: Gözlerini alabildiğine açmak BEKEMEK: Kapamak BEKERE: Makara BITIRAK: Diken BİLLİ: Çocukların oyunda kullandığı değnek BÖĞEMEK: Suyun önünü kapamak BÖĞENEK: Önü kapalı su BUĞURSAMAK: Önemsemek BUĞUZLANMAK: Kinlenmek BUHARE: Baca BUNAR: Pınar BURTAZAN: Fitneci, karıştırıcı BÜZGÜLÜ: İri taneli, ala-siyah üzüm CIBARMAK: Kabarmak CILGA: İnce yol,patika CILGISIZ: Hayırsız CILLIK: Oyun bozan CILLIMAK: Oyun bozmak CILK: Bozuk CIPKI: İnce sopa CIRMALAMAK: Tırmalamak CİDAV: Gözü açık CIZBÜZZÜK: Her şeyden incinen CONCALAZ: Kaygısız COZUTMAK:Saçmalamak CULA: Karga CUNGULDAK: Bir çeşit tahteravalli CURRUK: Islak, su gibi CÜLEPE: Küçük ÇAĞ: Evlerde pis suların aktığı çukur ÇAL: Fundalıklı yer ÇEĞELİ: Kıl keçi hastalığı ÇEMBER: Başörtüsü ÇENET: Bir bütünün iki parçasından biri ÇENİLEMEK: Çok konuşmak ÇINGIL: Üzüm salkımının bir parçası ÇITLIK: Menengiş ÇİTLEK: Ayçiçeği ÇİMMEK: Yıkanmak ÇİNGİL: Küçük bakır kova ÇİTİL: Ufak, bakırdan yapılmış, yoğurt konan kap ÇİRLİ: Düğün yemeği ÇÖDÜRMEK: İşemek ÇÖĞÜR: Diken ÇÖĞÜTMEK: Özürlü insanın oturuşu ÇÖKÜR: Küçük kazma ÇÖLTE: Küçük kazma ÇÖMÜŞMEK: Diz üstü oturmak DAFLAMAK, DAYFALMAK: Sıkılmak DAMKALDIRAN: Sırtlan DEBİT: Kızıl üzüm DEĞİRMİ: Bir en ve uzunluğun iki katı DEPME: Kıldan dokunan pantalon DEVRAMBER: Ayçiçeği DIKIM: Lokma DINILAMAK: Kendinden geçip uyumak DİNELMEK: Ayakta durmak DİNGİLDEMEK: Hoplamak, zıplamak DİNİZ: Sakin DUTTURMAK: İşemek DUTU: Kız evinden oğlan evine götürülen, içinde altın ve lokum bulunan bohça DUVAK: Üşütme ile ilgili hastalıklarda kullanılan tuğla EGEL: Getir EĞE: Karın boşluğu ELGANEM: Uysal, elinden iş gelmeyen, koyun gibi EMSİZ: Beceriksiz ENDEĞİRDE: Hemen orada EPELEME: Serpme ESEBALI: Dayanıklı üzüm ESİRANI: Hamur ayırmakta kullanılan, ucu geniş demir FAŞALAKLI: Ortalığı velveleye veren FELİK: Manevela demiri FENİLEMEK: Şaşırmak FENİKMEK: Başı dönmek FICITMAK: Atmak FIŞKI: Hayvan pisliği FIYMAK: Kaçmak FİRASETLİ: Düşünceli FİREK: Domates FİŞKELE: Salyangoz FİŞLEMEK: Tanelere ayırmak FOŞALMAK: Boşalmak GALGUDURUM: Karmakarışık GAFAKOÇANI: Nüfus cüzdanı GARAGASPANE: Açıkça GATIR: Topaç GAVARA: Bal peteği GAVLAMAK: Kabarmak, esas parçadan ayrılmak GAVUK: İşlenen iplik GAYKILMAK: Bir tarafa yatmak GAYMAK: Yığmak GEÇİNCEME: Geçinme GELİNCE: Kaynana GELLABA: Yenge GEN: Hiç sürülmemiş arazi, otlak GERİ: Büyük çuval GEYREK: Korkuluk GEYSİ: Giysi GEYSUNAK: Genel çamaşır yıkanan yer GIĞALAK: Koyun, keçi pisliği GINCIFIRLI: Süslü GIVIZ: Buğdayın işlenemeyen, işe yaramayan kısmı GIYADE: Hafif aralık GIYNAŞ: Gözü kapalı olan GİYREK: Korkuluk GOMA: Durma GORA: Anahtar GOSBATAR: Son derece kendine güvenli GÖCER: Tarlada, kenarda çalışan işçi. Çoban GÖMBELEK: Kelebek GÖTCEK: Tahtadan yapılmış oturak GÖVLEK: Tahta kova GÖZ: Çürük GÖZER: İri gözenekli kalbur GUBARMAK: Gururlanmak, kibirlenmek GUBUZ: Yüksekten atan, palavracı GUMPİR: Patates GUNNAMAK: Doğurmak GURTLANMAK: Kıskanmak GUŞANE: İki kulplu tencere GUYNU: İçinden pazarlıklı GÜCÜMEK: Beceriksiz GÜMEN: Deneme GÜNSÜ: Pekmezlik üzüm HALAZ: Alev HALBÜSEM: Halbuki HAKIYETSİZ: Kıymet bilmez HARAR: Büyük çuval HARENİ: Küçük kazan HAYIFLANMAK: Üzülmek, sıkıntılanmak HAYLULU: Serseri HAYTA: Yaramaz HAYU: Bir çeşit ünlem HECALET: Çekinme HELKE: Kova HINAZAR: Kötü düşünen HIRTLAK: Olmamış kavun HİNDİ: Şimdi HORA: Ora HOYUNU: Bundan böyle HÜLLİYET: Mücevher HÜMERMEK: Kabarmak, yiğitlik gösterisinde bulunmak HÜRRİYET: Beyaz başörtüsü ICCAK: Hamam IĞALAMA: Yavaş hareket etme IĞIRAĞIR: Lafı geveleme IMZIMAK: Tadı kaçmak INCIK: Fazla hassas İĞSİ: Ucu yanmış odun İHİCİK: İşte İLİBİCCE: Yemeği pişirilen, genellikle yol kenarlarında yetişen dikenli bir bitki İNEZ: Az İNİ: Gelinin kocasının erkek kardeşine verdiği isim İRİŞKİ: Sucuk içi İSBİTİREN: Çabuk dökülen, ince kabuklu üzüm İŞDANACIK: İşte İŞKİLLİ: Kuşkulu KAKLIK: Kaya oluklarında biriken su KELETE: Uyuz KELEŞ: Güzel KEMRE: Tabaka, kat KEPİR: Gözü kapalı KESAT: Az KIRI: Eşek yavrusu KİTİMEK: İşini bitirmek, öldürmek KÖFTİ: Pekmezle yapılan tatlı KÖMBE: Fırın ekmeği KÖSEMOR: Gelişmemiş buğday tanesi KÖSÜLMEK: Yayılmak KÜLÇE: Fırın ekmeği KÜNCÜ: Susam KÜSKÜ: Sürgü KÜSSÜK: Sürgü LİNGİRDEMEK: Sallanmak LORU: Obur MAYALI: Tandırda pişirilen bir çeşit ekmek MALAMAT: Etrafa yaymak MARDAVAL: Deli üzüm MAYIŞMAK: Uyuşuk olma MEH: Buyur, anlamında bir söz MEYANE: Yağda kavrulan un MEYMENE MESMENE: Açıkça MIRRIK: Surat MISIRGA: Hindi MISMIL: İyi MIYMINTI: Yapışkan, hoşlanılmayan kimse MİLİZ: Arı MUCUDU: Uyuz MÜDARESİZ: Hiç kimseye ihtiyacı olmayan MÜZEVİR: Laf getirip götüren NATIRA: Bünye OLÇUMLU: Kendini beğenmiş OTBELİ: Ateş küreği ÖDÜSITMAK: Çok korkmak ÖRÜDURMAK: Ayağa kalkmak, hazır olmak ÖTEĞEN: Önceki gün ÖTÜREK: İshal PARÇ: Su bardağı PATAK: Dayak PİNÇİK: Küçük parça PORTMAK: Ürkmek POYTURMAK: Ürkmek PÜRÇ: Çok sayıda uç RAFIK: Arkadaş, dost SADALAMAK: Ne söylediğini bilmemek SAFA: Su bardağı SATLICAN: Karın ağrısı hastalığı SAYADİNBİT: Az sulu kuru üzüm SANAKA: Örnek verme SEĞİRTMEK: Koşmak SEKALTI: Salon SENDEFİ: Ahmak SENİT: Hamur tahtası SEYİM: Hisse SINDI: Makas SINIK: Kemik SINIKÇI: Kırık-çıkıkla uğraşan kişi SIRACALI: Öfkeli SIRSIL: Yapışkan SITKIYI IYIRMAK: Ümit kesmek SIYGIÇ: Kemikli kavrulmuş et SİĞECEN: İçinden pazarlıklı SİTİL: Yoğurt konulan bakır kap SİNGİL: Uyuşuk SOBUTSUZ: Sebatsız SOMAT: Sofrabezi SÖDELEMEK: Derlenip, toparlanmak SÜMEYE: Boşuna ŞALGACI: Gereksiz, boş ŞEPİT: Yufka ekmeği ŞEPİLDEK: Etin iyi olmayan kısmı ŞERPENEK: Gevşek ŞIRAHNA: Üzüm çiğnenen yer ŞIRKIT: Göz çapağı ŞİNİK: Buğday ölçeği ŞİRNEMEK: Karşı gelmek ŞİRPİK: Göz çapağı TAFRA: Sinir TANLAMAK: Alay etmek TAPAN: Su içmek için oyulan ağaç TAPTUP: Mayasız ekmek TELLİK: Takke TEM: Şeytan çarpığı TEYİN: Sincap TEZİLEMEK: Yolunu kaybetmek TIKI: Yayık TOKAT: Bakır yoğurt kabı TOKUÇ: Ağaçtan yapılan, çamaşır yıkamakta kullanılan araç TUNCUKMAN: Garip hareketlerde bulunan TUNUŞMAK: Kaybolmak, yerinden ayrılmak URUP: Bir ölçü aleti. ÜĞÜTLEMEK: Ayıklamak, ayırmak ÜLÜBÜ: Fasulye VADIL: Salak YAFTA: Kura ile bölüşmek YAĞIR: Kirli YAĞLIK: Büyük mendil YAĞRIK: Kirli, Et kıyılan kütük YANFİRİ: Yanyan YANNIK: Tuluk YERLİ: Tamamen YİRKELEŞMEK: Kötülüğüne uğraşmak YOĞŞUMAK: Usanmak YOYMAK: İsraf etmek YUNMAK: Yıkanmak ZAHIM: İltihap ZAMBIR: Büyükarı ZERLETMEK: Eşek anırtmak ZIRINCIK: Tadı kaçmak ZIYLAK: Kaygan Kaynak: https://m.bianet.org/bianet/kultur/123-turkcenin-unutulmus-sozcukleri ___________ ADO_YORUM: Kendi yöremden bazı sözcükler. Söyleyiş ve anlam farklılıkları il içinde bile değişebiliyor. Hepsi her yerde kullanılmıyor. Ayrıca Ermenek yöresinin de çok farklı sözcükleri var örneğin: Ayçiçeğine -> devgamber denmez toroslarda -> "gündöndüren" denir. Ayçiçeği nereden alınmış ölçünlü Türkçeye bilemiyorum ama, "ayçiçeği" güneşi sürekli takip eden bir bitkidir ve sürekli güneşin hareketlerine göre başını çevirir durur. Ay ile bir ilgisini belirleyemedim "ayçiçeğinin". "Gündöndüren" çok güzel... ▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄ Türkler olarak her alanda rekabetçi insanlarız vesselam (şehir, il, bölge, yemekler, çıkarılan ünlüler, belediyelerin kurdukları profesyonel futbol takımları, misafirperverlikte iller arası yarış, yeni yapılan stadyumlarda daha büyük seyirci kapasitesi talepleri, *** şehrini görmediysen Türkiye'yi gezdim deme söylemeleri, şuralıyız, yiğin harman olduğu yerliyiz öğünmeleri, bizim de süper ligde takımız olmalı yarışı... ...). [Buna karşı değilim ayrıca, başka ülkelerde de var bu tür rekabet ve yarışlar] Buna verilebilecek örneklerden biri aşağıdadır; Karamanoğlu Mehmet Bey'in iki anıtı... Karamanoğlu Mehmet Bey'în Ermenek'deki anıtı Karamanoğlu Mehmet Bey'în Karaman merkezdeki (Larende) anıtı Hangisi daha öz Karamanlı derseniz, bence Ermenek
[Edited at 2018-05-17 14:00 GMT] ▲ Collapse | |
|
|
Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "Antep ağzı bilgi ve örnekleri" | May 29, 2018 |
--Alıntıdır-- – Ye köteği, ver ceremeyi ben arkanda duruyom, – Et diye kaptım balcan börkü çıktı, – Ne yer ne yedirir, tükürür murdar eder, – Avrat malı kapı mandalı, – Yola çıkan yol alır, erken evlenen döl alır, – Bıyığın uzunsa borazan çal, – İt iti yemiş kuyruğuna gelince bizim it demiş, – Kudurasında etine düşesin, – Kırkından sonra azana defar olmaz, – Gönül istemedik aş, ya karın ağrıtır ya baş, – Bitli baklanın kör alıcısı olur, – Ata dost gibi bakıp, düşman gibi binmeli, – Toprak diye avuçladığın altın olsun, – Yurdun yuvan dağılsın, – Oğlan olsun, deli olsun, ekmek olsun, kuru olsun, – Paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak, – Parası olanın, balı Bağdat`tan gelir, – Sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa, – Babanın sinine nur yağa, – Allah sana dünyada tad aldırmaya, – Canından, ciğerinden bulasın, Fonetik bakımdan Gaziantep ağzıyla İstanbul ağzı arasındaki farklar incelendiği zaman görülür ki, Gaziantep ağzında: 1.Alfabemizdeki harflerle gösterilemeyen sesler vardır. 2. Genel dil fonemleri birçok değişimlere uğrar. 3. Bazen bir sesli (vokal) yerine başka bir sesli kullanılır. 4. Bazen bir sessiz (konson ) yerine başka bir sessiz kullanılır. 5. Bazı sessizler sertleşir. 6. Bazen sert sessizler yumuşar. 7. Bazen bir sessiz iki katlanır. 8. Bazen fonemler yer değiştirirler. 9. Bazen fazla bir fonem bulunur. 10. Bazen fonemler düşer. 11. Bazen düşen fonemler yerinde uzun sesler meydana gelir. 12. Bazen birkaç değişme birlikte olur. 13. «Y» fonemi kendisinden evvel ve sonraki bazı sesleri değiştirir. 14. Birkaç türlü söylenen kelimeler vardır. 15. Büyük ses uyumu daha çok kökleşmiştir. 16. Küçük ses uyumu daha çok kökleşmiştir. 17. Vurguda bazı özelliklere rastlanır. 18. Bir kurala bağlanmayacak kadar dağınık fonetik değişmeler vardır. SESLERDE DEĞİŞMELER Gaziantep telaffuzu, her zaman İstanbul telaffuzuna aykırı değildir. Fakat bu ağızda, alfabemizdeki harflerle gösterilen bütün seslerin değişmeye uğradığına dair örnekler bulunur. Seslerden bir kısmı, Gaziantep telaffuzunda daha çok değişmeye uğrar. Bazı seslerde ise bu değişme daha az olur. a- Bayat : boyat b- Bahane : mahana c- Kurcalamak : kurdalamak ç- Çorak : şorak d- Dut ağacı : tut ağacı e- Yemek : yimek f- Ufak : uvak g- Gırtlak : hırtlak ğ- Değil : del h- Hıyar : hıyar ı- Sıpa : sıpa i- Çim : çem j- Jandarma : cenderme k- Kar : gar l- Lezzet : nezzet m-Komşu : konşu n- Nem : lem o- Kova : kuva ö- Çözmek : çezmek p- Paytak : maytak r- Kerpeten : kelpeten s- Sikke : zigge ş- Şalgam : çelem t- Tırmalamak : cımalamak u- Dokunmak : dohanmak ü- Küfe : kufa v- Oklava : oklağa y- Tüy : tüv z- Yüzük : yüssük İSİMLER Gaziantep`te başka bölgelerde pek rastlanmayan yerli bazı şahıs adları vardır. Erkek şahıs adlarından örnekler: Bozan, Höggeş, Höggülü, Şıhlı, Ballı, Duran, Hanifi, Muslu, Nahsen, Apo, Abdo… Kadın adlarından örnekler: Penbe, Habba, Yumma, Güldene, Hamma, Hamha, Beşire, Döne, Döndü… Hem erkeğe hem kadına mahsus adlar : Durdu, Güllü… Hiç kullanılmayan adlar: Satılmış, Hösmen, İkbal, Seher, Kezban, Karma, Sarma… GAZİANTEP AĞZI VE ARAPÇA Halkı tamamı ile Türk olan ve incelenebilen en eski asırlardan beri daima Türkçe konuşmuş olduğu görülen Gaziantep`te ve çevresinde Arapça konuşan bir tek yerliye rastlanmaz. Konuşmak şöyle dursun, Arapça öğrenmiş olanda yok denecek kadar azdır. Bu hal asırlarca evvel yine böyleydi. Halbuki yanı başımızda halkı Arapça konuşan Suriye vardır. Şimdiki hududa göre Gaziantep topraklarının bittiği yerde Suriye toprakları başlar. (Suriye toprakları içinde bugünde Türkçe konuşan birçok Türk köyleri bulunduğu unutulmamalıdır.) Fakat yirmi yedi sene evvel bu sınır da yoktu. Suriye Osmanlı İmparatorluığu içinde idi. Hatta o zamanki idare teşkilatına göre Halep, -ki Arapça konuşur- vilayet merkezi idi ve Gaziantep bir kaza merkezi olarak bu vilayete bağlı bulunuyordu. Aralarında Kilis`ten geçen 120 kilometrelik bir şose ve daha kısa başka hayvan yolları vardı. Ticari münasebetleri gayet genişti. Coğrafi hudutlarla ayrılsalar bile komşu iki toprak halkı arasında siyasi, iktisadi, içtimai, ilmi münasebetler gibi dil alışverişi de olur. Bu iki bölge ise birçok bağlarla asırlarca sıkı surette bağlı kalmışlardı. Bu sebeple, türlü bakımlardan birbirine tesir yapmış olacaklarını herkes kolayca kabul eder. Ve yine bu sebepledir ki Gaziantep`i görmemiş olanlar orada Arapça konuşan birçok kimseler bulunduğunu yahut Gaziantep ağzının Arapça dil unsurlarıyla dolu olduğunu sanırlar. GAZİANTEP HALKI AĞZINDAN PARÇALAR İKİ KAYNANA ARASINDA: – Gerili serili gassın şimdiki gelinler. Ne iş biliyler, ne aş. Biz kaynanamızın urgu sura kül turap olurduk. – Bizinki bi küfde edip urguna gömey. Ben payıma olan doran avrada şiş çahıla. Kle bu olanar nen avrat azlı oluylar ? Gelinin eteni bi nal söledim, iki nal söledim, bakdım dinnemey, ipini üsdüne addım. – Ben beni gaynna sandım da öten kele gelin dedim kak acı bi hedik vurda allebene gedek dedim. Ne dese benin bacım “ba sahreyn gere yok.Gönün isteyse sen get. – Bi şeyi yapma dedin mi angeslek yapar. İKİ KAYNANA ARASINDA – Gerili serili kalsın şimdiki gelinler, ne iş biliyorlar, ne aş. Biz kaynanamızın önü sıra kul kurban olurduk. – Bizimki bir köfte yapıp önümüze koymuyor. Kendi hesabıma, oğlan doğuran kadına şiş çakılsın. Ayol bu oğlanlar neden kadın ağızlı (kadın ağzına bakan)oluyorlar; gelinin yaptığını bir defa söyledim, iki defa söyledim, baktım dinlemiyor, ipini üstüne attım.(Vazgeçip kendi haline terk ettim.) – Kendimi kaynana sandım da geçen gün “Ayol gelin dedim, kalk azıcık bir hedik(buğday) pişir de Alleben`e (bir gezinti yeri) gidelim.” Dedim. Ne dese beğenirsin kardeş?:Bana senin gezmenin gereği yok. Gönlün istiyorsa sen git. – Bir şey yapma dedin mi kasten aksini yapar. GAZİANTEP AĞZINDAN DERLEMELER – Aba altından değnek göstermek : Üstü kapalı sözlerle korku vermek, karşısındakine büyük bir zarar vereceğini dolayısıyla anlatmak. – Abaza kağıt şeşhane möhür : Güzel kağıt üzerinde gösterişli mühür. (Abaza : Kafkasyada yaşıyan bir kavimdir. Beyaz tenli ve yakışıklı olurlar. Abaza kağıt, parlak güzel kağıt demek olacaktır. – Acık Bucuk : Fena, karışık, okunmaz yazının vasfı; kargacık burgacık. (Bazen bu sözü çocuklar “acık bucuk şeytan cücük” şeklindede söylerler.) – Acından karnı kurlar, başında nergis parlar : Fakir olduğu halde süste ve lükste zenginlerden geri kalmıyan kimseler hakkında.. – Aç alavan : Aç açına aç ve perişan olarak. – Adam sandık eşeği, altına açtık döşeği; baktık adam değilmiş, altından çektik döşeği : İlkin değeri var sanılarak saygı gösterilen, sonra insan olmadığı anlaşıldığından artık yüz verilmeyen kimse hakkında. – Berberliği benim başımda belliyor : Yeni başladığı çalışma alanında ilk tecrübeyi benim işim üzerinde yapıyor. – Bıldır ölmüş bir eşek gelin bu yıl ağlaşak : Arasından zaman geçmiş ve acısı unutulmuş bir haldir. O kadar önemlide değil. Buna şimdi acımanın yeri var mı? Ömer Asım Aksoy Gaziantep Ağzı Kitabından GAZİANTEP AĞZINDAN DERLEMELER; Aba altından değnek göstermek : Üstü kapalı sözlerle korku vermek, karşısındakine büyük bir zarar vereceğini dolayısıyla anlatmak. Abaza kağıt, şeşhane möhür : Güzel kağıt üzerinde gösterişli mühür. Acıdan karnı kurlar, başında nergis parlar : Fakir olduğu halde süste ve lükste zenginlerden geri kalmayan kimseler hakkında. Adı kulağına değmiş : Şöhreti etrafa yayılmış. Ağır canlı : Hantal, hareketi ağır ve yavaş. Ağzında ayran durmaz olmak : Çok bitkin bir hale gelmek. Ağzını döşürmek : Terbiyeye uymayan sözler söylemekten vazgeçmek. Aklı yılık : Aklı az kaçıkça, tahtası eksik. Alnına gün doğmak : İyi bir güne kavuşmak, bahtı açılmak, istediğine erişmek. Anamın aşı, tandırımın başı : Burası yurdum yuvam, rahat ettiğim yerdir. Anbel beter : Daha ziyade, daha beter. Baş ağır, kulak sağır : Konuşulanı işitmez, söyleneni anlamaz. Bargın badaşık mı? : Kalbin ona mı bağlı? Ondan ayrılamaz mısın? Başı göl, ayağı sel : Başı boş istediği gibi gezip dolaşıyor. Başına buturamak : Kendi başını yemek için taşkınlık etmek, kudurmak. Baş kahıncı : Bir kimsenin başkası tarafından “Vaktiyle sen şöyle yapmıştın” diye utandırılmasına ve rahatsız edilmesine sebep olan şey. Beli berk olmak : Güvenmek, emin olmak. Sonucu sağlam görmek. Bıroh çağırmak : Meydan okumak. Bir dahra vakti, bir mahra vakti Urum, Şam bir olur : Bir budama zamanında, bir de üzüm kesme zamanında gece gündüz bir olur. Bu yel böyle eser, bu yengeç de böyle kısarsa.. Zaman ve ahval böyle fena ve aksi gittikçe.. : Canı teze. Az ağrıya, küçük sıkıntıya şakaya dayanamayan Cenah geçinmek : Zıt gitmek, geçinemeyip çekişmek. Cin cücüğü gibi çığırmak : Çocuklar, ince ve yüksek sesle bağırmak. Çapıt çirişi mi ?: O kadar çabuk bitecek bir iş değil. Çok görmüş, çoban oynatmış : Çok bilmiş, feleğin çemberinden geçmiş, kurnaz, kalleş kimse. Çirtim çirtim çirtinmek : Çok süslenip püslenmek. Dağ dayısı, tavşan ammisi : Bildiği gördüğü hısımı akrabası çok. Daldan eğme mi? Kökten sürme mi? : Sonradan mı bu hali kazanmıştır. İleriden berimi ve aslında mı böyledir. Direzin sökmek : İki yer arasında devamlı gidip gelmek, mekik dokumak. Düğüm çalmak : Düğümlemek, düğüm yapmak. Elden ayrıksı : Elaleme benzemez şekilde. Eli udumlu : Eli hünerli, eli işe yatar yakışır. Er günüzken : Akşam karanlığı basmadan. Et deyi kaptın balcan börkü çıktı : Değerli önemli sanarak ilgilendin, sonunda değersiz bayağı olduğunu anladın. Gafılın kadaya uğramak : Hiçbir şeyden haberi yokken, ansızın bir belaya, bir iftiraya uğramak. Gıcı gibi : Çok ufak. Gıcı gibi kar, gıcı gibi yazı. Gidişmiyen yerini kaşımak : Para harcayıp yapılması gerek olmayan bir iş yapmak. Hazırcaya hamıt : Kendisi çalışmadan başkasının çalışıp meydana getirdiğinden faydalanmak isteyen. Haşılı yumuşak işi mi kalıyor : Biraz ayrılmasıyla ziyan olacak bir işi yok ya. Hedede sedede geçmemek : Makbule geçmemek. Himi bir : Maksat ve amaçları bir. Ingılı mış, berk yapış : Ağır ağır ve gönülsüz şekilde yürüyen iş yapan kimsenin halini anlatmak için kullanılır. İşmar avarası : Harekete geçmek için küçük bir işaret bekleyen. Kabaklamayı yiyen gerdeğe girsin : İşin faydasını kim gördüyse sıkıntıya da o katlansın. Karrah etmek : İstediği şeyi çok vererek bir kimseyi bolluk içinde bırakmak. Kepir hış yatmak : Bir aradaki bir çok kimselerin hastalanarak hep beraber yatması. Lorunu peynirini görmemek : Faydalı ve değerli bir adam olduğu söylenen kimsenin faydasını veya değerini belirtecek bir işini görmemek. Mahana şahana : Bahane filan. Mamuru mest etmek : Noksanını koymamak, çok güzel iş yapmak. Marda bazar : Ölçmeden ve ayrı ayrı fiyat biçmeden , toptan bir fiyatla. Götürü. Mercimeği yanın yuvarlamak : Suyu yokuşuna akıtmak. Nazlı hanımın büzme çarığı : Çok nazlanan ve her şeyden çarçabuk alınan kimseler hakkında söylenir. Ne deve yürüsün, ne çan seslensin : Ortalığı gürültüye verecek şekilde hareket etmeyelim ki bundan doğabilecek olaylara yer kalmasın. Ne has? : Neden acaba ? Nasıl oldu da? Ne ölü görmüş ağlamış, ne düğün görmüş oynamış : Yol yordam bilmez. Dünyadan habersiz yaşamış. Ortalığı tahne pekmez etmek : Ortalığı karmakarışık etmek. Okta sapanda durmamak : Çok yaramaz ele avuca sığmaz. Öğünme çördük, seni de gördük : Öğünüyorsun ama, ne mal olduğunu daha evvel tecrübe ettik. Öksüz öldü, kanı sındı : Sebep ortadan kalktığından aradaki hısımlık, yahut ortaklık dostluk da sona erdi. Ölüsü gününde, tavuğu pininde : İşin vakti ve tavı iken. Övünü tayını bellisiz : Vakitli vakitsiz rast gele yemek yiyen. Özü dövmemek : Eli varmamak, kıyamamak. Pabucuna taş kaçmak : Rahatını bozacak bir olay ortaya çıkması. Paran börgünü (böğrünü) mü deliyor? : Sanki çok paran varda telef edecek yer mi arıyorsun? Peştamal ıslandı : Bu işe bulaşılmak istenmiyordu. Fakat bulaşıldı, olacak oldu. Artık çekingen durmanın manası kalmadı. Pisik de kavurga çiğniyor : O aciz de böyle önemli, başından büyük işlere karışıyor. Sadakayı saraydan çıkarmamak : Bir kimsenin elinde olan karlı bir işi, başkalarına kaçırmayıp, kendi yakınlarını faydalandırması. Safra sındırmak : Hafif bir kahvaltı etmek, açlığı azıcık giderecek bir şey yemek. Sandıktaki sırtına sepetteki boğazına : Hiçbir şey arttırıp ayırıp bir tarafa koyamaz, ne kazanmışsa neyi varsa hepsini yer, giyer. Say say da yerine taş koy : Filan kimsede şu kadar alacağım var, diye hesap ediyorsun. Bil ki eline bir şey geçmeyecek. Sen ekilirken ben göcektim : Beni atlamak istiyorsun ama ben senden daha kurnazım.Biz kaçın kurasıyız? Sıçra nalın parlasın : Ne fenalık yapabilirsen yap. Elinden geleni geri koyma. Sırısı mı soyuluyor? : Güzelliğine ve yaldızına zarar gelmez ya! Suhra savan : Baştan savma uydurma iş. Südüne, halibine : Sütüne vicdanına, soyluluğuna havale ediyorum. Süt hırası : Bebek iken anne sütünü uzun zaman veya bol ememediğinden cılız kalmış çocuk. Süyükten yitmek : Sonucu şüpheli ve hatta tehlikeli bir iş için başkasını öne sürüp seyrine bakmak. Tarma taht : Harap ve pejmurde bir halde. Tas yitmiş (yitti), curunu başına kaldır : Ortalık karma karışık bir hale geldi. Kimsenin kimseden veya işten haberi yok. Usul düzen kalmadı. Taş ergisi : Çok inatçı, sözünden ve yanlış fikrinden vazgeçirilemeyen kimse. Tat dışlık vermemek : Rahat huzur yüzü göstermemek. Tavşan yamaca geçti : İş işten geçti. Fırsat elden gitti. Düşman yenilmez hale geldi. Tok karnına dokuz topak küfte : Çiğ köfteyi yemeye tokluk engel olamaz.İnsan tok da olsa dokuz topak yer.(topak: yumruk büyüklüğünde sıkım) Tölebine gelmek : Bir kimse için uygun duruma gelmek, duruşu bakımından tutmasına kullanmasına uygun olmak. Umdum umdum, geri yumdum : Bu güzel şeyden elime geçer diye bekledim, durdum. Fakat sonra elime geçmeyeceğini anlayarak ümidimi kestim. Ut küşüm etmek : Birisini rahatsız etmemek için saygılı ve sıkılgan olmak. Üstüne gök gürlememiş : Hiçbir şeyi umur etmez, kaygısız. Vara varası, dura durası : Nihayet eninde sonunda. Ver yiyeyim, ört yatayım, bekle canım çıkmasın : Kendisi çalışmayan, başkasının kendisi için çalışmasını ve hizmet etmesini bekleyen tembel, yerinden kımıldamaz, işe yaramaz kimseleri anlatmak için kullanılır. Yağan yağmur sene yele yetmez : Mart ayına mahsus sözlerden. Çok rüzgar olduğundan yağan yağmuru savurur, kurutur anlamında. Yağmur yağsa yaş değmez, dolu (döğüş) olsa tas değmez : Her türlü tehlike ve kazadan emin durumda. Yavan tarhana : Sevimsiz, biçimsiz, tatsız kişi. Yedik içtik, yüzden düştük : Başkasının evinde yiyip içtikten sonra kalkıp gidenlerin şaka olarak söyledikleri bir söz. Yeldim yeldim yele verdim, emeklerimi sele verdim : Uğraştım çabaladım, bütün emeklerim boşa gitti. Yılanı sen tuttun, gözüne ben bakayım : İşin tehlikesine sen atıl, faydasını ben göreyim. Yüreği kalak kalak yağ bağlamak : İçine katmerli neşeler dolmak, büyük bir iç ferahlığı duymak. Yüzüne gül suyu : Affedersiniz iğrendirici bir şey söylüyorum. (Dinleyenin yüzüne gülsuyu ve kolonya serpen bir nezaket anlatımıdır.) Zabın alıcısı : Hep aciz ve zavallı kimseleri hırpalayan. Zembil zümbül demeden bağı kesip kurtulmak : İkide birde küçük meselelerle rahatsız olmaktansa işi temelinden yoluna koymak. Zubbu zeytin meydanda kalmak : Ortada tek başına kendisi kalmak, etrafında hiç kimse kalmamak. Kaynak: http://www.antep.gen.tr/antep-agzi-bilgi-ve-ornekleri.html | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "Anteplice Sözlük" | May 29, 2018 |
-Alıntıdır-- A'AAM Hitap şekli / ağam / ağabey AAŞAM Akşam AAZINDAN Ağzından ABDAL AŞI Karışık ABDESHANA Tuvalet AÇACAK Kapı kilidi, anahtar ADIBELİ Bari AHIR Büyük ve küçükbaş hayvan barınağı AHMEDİYE Kadınların sarı renkli başörtüsü AKKERE Hayvanların yem yedikleri yer. AKKEZE Baston ALAYI Hepisi ALLEFÇİLİK Tahıl eleyen kimselere verilen isim ALMA Elma ... See more -Alıntıdır-- A'AAM Hitap şekli / ağam / ağabey AAŞAM Akşam AAZINDAN Ağzından ABDAL AŞI Karışık ABDESHANA Tuvalet AÇACAK Kapı kilidi, anahtar ADIBELİ Bari AHIR Büyük ve küçükbaş hayvan barınağı AHMEDİYE Kadınların sarı renkli başörtüsü AKKERE Hayvanların yem yedikleri yer. AKKEZE Baston ALAYI Hepisi ALLEFÇİLİK Tahıl eleyen kimselere verilen isim ALMA Elma Ambelbeter Bundan daha kötü ANGESLEK Bilerekten, kasten ARASA Tahıl satılan yer. ARİŞ Asma ASAS Esas ASPAB Günlük hayatta kişinin üzereine giydiği elbise AŞGÜN Boyun bağı / atkı AVADANLIK Hediyelik eşya, takı AVRA Evli Kadın AYEL Hanım/karı/eş AYİPSİZ ATEPSİZ Doğacak bebekler için; sağlıklı, sıhhatli, kusursuz, sorunsuz doğması için söylenen temenni sözüdür AYNALI SANDIK İçine yazma yada eşarp konulan kapağında ayna bulunan ufak sandık. AYRETİ Yakışmayan/çirkin/uymamış AZAP Bir yıllık tarım işçisi BAA Bana BAHDENEZ Maydonoz BAKDENİZ Maydanoz BALCAN Patlıcan BALHIMAK Sancımak. BARDAK ALTI Çatı katı BASAMAK Sabit merdiven BAYAKLEYN Biraz önce BAYRAMCALIK Bayram için alınan kıyafet BEÇARE Biçare BELLEĞAA Kirli suların aktığı açık kanal BERKİTMEK Sıkıştırmak BES Sadece, yalnız BEYLE Böyle BIHÇI Testere BILDIR Geçen sene BILDIR Geçen sene BILOUT Bu defa Bİ SOHUM Bir lokma/bir parça BİLMEYM Bilmiyorum Binaan Bir defa BÖÖN Bugün BUYAN ŞERBETİ Meyan şerbeti BÜK ÜZÜMÜ Böğürtlen CAARTLAK KEBABI Ciğer kebabı CAMIZ Bir öküz cinsi CERCER Tahılları sapından ayıran kesici alet CEREME Karşılık / ceza CINCIK Kırık cam parçası CIRTATAN Kırsal bölgelerde yetişen parmak büyüklüğünde yabanı meyvesi olan bir bitki. CIVIK YEMEK Her türlü sulu yemeğe verilen genel bir ad CİVELEK Arazisi olmayan köylü CODAR Sakat COR Bir kaç kişinin karşılıklı sohbeti COR ETMEK Karşılıklı konuşmak CULLUB Çocukların misket oynamak için yere kazdıkları küçük çukur CULLUK Hindi CUMBUR CEMEAT Hep beraber / topluca CURUN Havuz CÜCÜK Civciv CÜMLE KAPISI Evin dış kapıdan sonraki iç te bulunan kapısı ÇABIT Gereksiz bez parçası ÇAĞLA Badem ÇARPANA Ayakkabının topuk tarafındaki arka kısmının topuğun altına yatırılmış şekli ÇARPANA Domatesin kışın yenilmek üzere yazdan bol tuzlu bir şekilde kurutulması ÇAŞIMAK Gevşemek ÇATI Kadınların su taşımak için kullandıkları boyna geçirilen alet ÇATMA Üç ayaklı askılık ÇELET Afacan. ÇIKIN Ekmeğe sarılan bez bohça ÇIKKLA Sadece ÇIKRIK Kelep halindeki ipi yumak haline getirmek için kullanılan aletin adı ÇITKI Gelin başı süslemesi ÇIZMA Çizme ÇİBİK ÇALMAK El çırpmak ÇİMMEK Banyo yapmak ÇOTURA Büyükçe bidon ÇÖMÇE Serviste kullanılan büyük kaşık /yemek kepçesi ÇÖRTEN Çatıdan akan suyu yönlendiren oluk ÇUL Gerekmez bez parçası ÇULLAMA Lahmacun,börek gibi içli yemeklerin içinin normalden fazla olması durumu. DAHRE Ağaç kesim işlerinde kullanılan alet DAMDIRA Saz DARABA Kepenk DARI Mısır DARI SAPI Koçan DEHLİZ Sokak DELİP Bulgur değirmeni DEPELEMEK Ayakla ezmek DEPİK Tekme atma DEPME Bidon DERME/DEREME Topaç DEZE Teyze Dıbık Yapış yapış DIHIZ İstenilenden fazla / çok. DIMIŞKI ÜZÜM Yöreye has bir üzüm çeşidi. DIRABZIN Merdiven korkuluğu DİLME Üzüm suyu, nişastadan yapılmış tatlı DOLAK Kadınların namaz kılarken başlarını örttükleri beyaz renkli eşarp. DOLBAK Başı açık DON KAZANI Çamaşır kaynatmak için yapılmış kazan DÖGME Buğdaydan yapılmış keşkek DÖŞ Göğüs DÖŞÜN TAHTASI Göğsün kafesinin ön yüzü DULDA Gölge DULUK Saç Favori DUZ ÖLBESİ Tuz koymak için tahtadan yapılan silindir şeklindeki kap(tuzluk) DÜRBEKE Darbuka DÜRÜM Pide (lavaş/yufka) ekmeğin içerisine yenilecek gıda konulduktan sonra ekmeğin yuvarlanmış hali EER Eğer EFEN Kalitesiz. EL ÖPEN Kertenkele ELETMEK Götürmek ELLİK GAVURU Ermeni ERGEN Genç kız ve erkek, ESİKCAZ Kadınlar için kullanılan bir tabir ESNAF SARESİ Esnafın yılın belirli gününde dükkanlarını kapatarak piknik yapması EŞMARLAŞMAK: İşaretleşmek ETEE ESİK Kadınlar için kullanılan bir tabir EV EKMEE Evde yapılmış yufka şeklindeki ekmek FAAL Tarla işçisi FANUS Gemici feneri FARTÇI Pekmez yapmak için üzüm tepeleyen kimse FELEE Feleği FENİKMEK Fenalaşmak FERMENE Kadın yeleği FIHARA Fakir FIHARACAZ Zavallı FİREZ Ekini biçilmiş tarla FİRİK PİLAVI Firikten yapılmış yöresel pilav. FİRİK Buğdayın yaşken toplanıp ateşten geçirilmiş hali. GADAN BAA GELE Derdin tasan bana gelsin. Sana birşey olmasın GALABA Kalabalık GALLE Para kasası GALLEDAR Kasiyer GANNE Şişe GAP GACAK Mutfak eşyası GARALTI Ev eşyası GASPAĞANCAK Zorla GATREMBİZ Kavanoz GAVIRGA Patlamış mısır GAZ OCAA İçerizine gaz konularak çalışan bir tür ocak GEÇİ Keçi GEDEN AY Geçen ay GELİYSİN Geliyorsun GENLERE Kendilerine GERCİK Gıcık. GERGÂH Gergef GERGEÇ Çamaşır serilen ip GIHIRDAK Kuyruk yağının eritilmesiyle elde edilen içinde az miktarda et bulunan katılaşmış yağ. GINPICAA Sapı tahta olan büyükçe bıçak GIYGICI Kemancı GIYYIK Çuvaldız/büyük iğne GIZDIRMA DUDMAK yüksek ateşli olmak,ateşlenmek. GİDİŞMEK Kaşınmak GOĞURTMAK Bırakmak, salmak. GOLÇU Bekçi GOOŞ Koğuş GÖRE Güya GÖTÜMLENMEK Gereksiz yere kapris yapmak... GÖYÜN Gönül GULUNÇ Sırt GURU YER üzerinde örtü olmayan yer. GUVARMAK Bırakmak GÜLLE Misket HABBAB Takunya HACET YERİ Yatak&yorgan rafı HAKEKE Bir çocuk oyunu HAKİYE Hikaye HAKMET Hikmet HALFE Hademe/hizmetli/usta yardımcısı HALLE Buğday ve şıra kaynatan kazan HALLİK Yöreye has bir koyun cinsi HAMADAN Tepsi HAMEYLİ Gümüşten yapılan boyundan göğse kadar uzanan birtür kolye HAMIT Atların boynuna geçirilen boyunduruk HAMPARA Büyük ve beyaz sert taşlar HANEEN ULUĞU Gereksiz konuşma HANEK Konuşmak (Laf) HANİFİ Musluk /çeşme HAP HAP Takunya HARA Neresi HARADAN Nereden HARAF Bakımsız HARAL Kıldan yapılmış büyük çuval HARAL Kıldan yapılmış büyük çuval HARBUL Tahıl elemekte kullanılan elek HARPANADAK Aniden HARRAF Tarla başlarına açılan ağzı çok geniş kuyu HARTİK HURTİK Eğri büğrü, biçimsiz HAS Marul HASITLAMAK Kıskanmak HAŞIL Dokuma HAŞLAMAK Para harcamak / pişirmek / birine kızmak sözle mahçup etmek HAVARA Eski antep evlerinin yapımıda kullanılan bir tür kireç taşı. HAYAD Avlu, bahçe HAYCE Hatice HAYDE Yöreye has altı kösele üstü deri HAYİR İncir HAYLA Nasıl HAYRAT İçinde su depolanan üstü kapalı yer / hayır için yapılan hertürlü iş HAZNE Kiler HAZVEL Korlanmış ateş HAZVEL Kötü, işe yaramaz HEDİK Kaynatılmış buğday HERİF Bey, adam HEYİRMEK Çocukların neşeli birşekilde oyunlar oynaması HIMSIMA Yemeğin tadının bozulması. HIRHIZ Hırsız HISIM Akraba HİM Bina temeli HORANTA Aile fertlerinin tümü HÖNÜSÜ Bir üzüm çeşidi HÖSGÜT suskun, sessiz sakin insan HÖSÜN Hüseyin ISTIFIL OL Bildiğin gibi yap (allah seni nasıl biliyosa öyle yapsın) İDARA ÇIRA Gaz lambası İGİNİK Dizanteri İLİKLEMEK Düğmelerini kapatmak İNCE SAZ Orkestra İNNE İğne İTEĞİ Ekmek yaparken üzerine un konulan bez İZAR Kara çarşaf KAHGE Kaake/ramazan bayramında yapılan yuvarlak,sert simit KALEM AÇKI Kalem traş KARSAMBAÇ Pekmez ve karın karışımıyla yapılan bir tür soğuk tatlı KASEFET BASMAK Uyuklamak, esnemek KASNAK Antep işi işlemek için kullanılan iki çember şeklindeki tahtadan yapılmış düzenek. KASTEL Çeşme KEÇİK Bir tür eşarp bağlama şekli KELEP Yumak(iplik yumağı) KELLE Kez, defa, kere KEMÇİK Konuşan kişinin ağzını eğerek konuşması KENEYİ İnadına KERCETMEK Taklit etmek KISKAÇ Çamaşır mandalı KİNE Ki KİZZİK Hayvan bağlamak için yere çakılan demirden veye tahtadan yapılmış kazık KOLÇAK Yolma yolunurken kola takılan bir tür koruyucu bez KÖSNÜK İşe yaramaz KÖYNEK Eteği dizlere kadar uzanan bir tür gömlek KÜBBAN Bir pide çeşidi KÜF Takke/başlık/şapka/bere KÜNCÜ Susam KÜNEFE Kadayıf KÜŞÜMLENMEK Ağır ikram, saygı, büyük yardım vs. Görüp altında ezilmek, mahçup olmak. LİRİK ÇIRA İçine zeytin yağı konulup ucundaki fitilin yakılmasıyla aydınlatmada kullanılan alet LOĞ Taştan veya demirden yapılmış silindir şekindeki alet MAAMED Mehmet, muhammet MAASİM Gariban/suçsuz/masum MAAYER iyi, kaliteli /garantili MADDAA Ev yapımında kullanılmak üzere yerdeki taşlar kesilerek oluşturulmuş büyük cukur veya magara şeklini almıs yerlere verilen isim MADE Mide MAHMİL Duvarın içine yapılmış dolap MAHRA Sebze kasası MAHRA Derinliği olan sandık / dara MAKLAP Samanlık MALAK Pantolonun alttarafının katlanmış hali MALHITA Kırmızı mercimek MASAMMAK Merdiven basamağı MASMANA Zeytin yağı ve sabun üretilen yer MAŞARA Tarla sulaması için oluşturulan alan MAŞRABA Sürahi MEKİNE Kamyon MELHAFE Seyrek dokunmuş kumaş MERÇ Taban suyu yakın olan yer. MESES Ucu demirli sopa MEŞEFE Banyo havlusu MEŞŞEFE Peştamal MEYMENETSİZ Sevilmeyen MIH Çivi Mıhrıs Cimri MIRRIK Cıvık çamur MİL Örgü şişi. MİNDEL Bezden veya kauçuktan yapılmış üzerine oturmak için kullanılan yaygı MİNTAN Gömlek MİSKİLİM: Güzel / değerli, paha biçilmez MİŞ MİŞ Kayısı MUMBAR Dolma yapımında kullanılan bağırsak MUNDAR Bozulmuş / kullamılmaz hale gelmiş MUTLAK Muska NACAR Marangoz NAHIR Büyükbaş sığır sürüsü NAVAHT Ne zaman NEÇE Nice NEÇEYE Kaç para NİŞ Hafif nemli yer OFURTMAK Abartmak OĞARTMAK Onarmak / atmir etmek OĞURLAMAK Hırsızlık yapmak OKLA LOMBA Florasan lamba OLDOO Olduğu OSURTA OSURTA zorla, cebren OVAĞANÇAK O zamana kadar ÖDÜNLÜ OLMAK Korkmuş kişi ÖKENMEK Birisinin konuşmasını taklit etmek ÖKSEMEK Özlemek ÖLBE Tahtadan silindir şeklinde kap ÖLBE KAPAA Tahtadan yapılmış kutunun kapağı ÖRKLEMEK Hayvanı otlaması için bir yere bağlamak ÖRTME Bir nevi balkon ÖTEBERİ Muhtelif eşya ÖTEE Öteki PASKİL Kantar PATLAK Plastik su bidonu PENDİR Peynir PERÇEM Saçın ön kısmı PEYBAZ Salata PİN Tavuk kümesi PİSİK DAŞŞAA Bir tür tatlı PİSİK Kedi PİSSİK Kedi PONTUR Pantolon PÖÇ Kalça PUHARA baca PUSMAK Diz çöküp oturmak RAFİK Arkadaş SAA Sana SAAN Tabak SAASI Küçük kürek (saksı) SAEP Sahip SAHDEN Gerçekten SAHO Ceket SAHRE Piknik SALLAMA Kalınca yapılmış ekmek SAMSAK Sarmısak SANGOLOÇ Tahtaravalli SARAT Kum elemede kullanılan kare veya dikdörtgen şeklindeki elek SAVAN Sofra bezi / halı veya kilimin üzerine örtülen açkı SAVUŞ DA GET / KO DA GET (defol git) SAYA İş önlüğü SEBİL Bedava SEKİ Bahçeli evlerde genellikle yaz aylarında oturmak için kapı veya pencere önlerine yapılan yer seviyesinden yüksekçe olan yer SELE Çamaşır konulan plastik sepet SELLİF ETMEK Ortalığa düşürmek, sebil etmek SEN SAA İYİ BAK Kendine iyi bak SERPENE Bağda üzümü kaldıran çatal sopa SINDAK Kuytu köşe SINDI Makas SIYIPMAK Kaymak SIYPANCAK Kaydıraç SIYPMAK Kaymak SİFTAH İlk SİGEÇ Bahçe kenarındaki çit. SİLECE Hayvanların üzerine yük yüklemek için demir veya tahtadan iki tarafı birbirine eşit yapılan sepete benzeyen yapıt SİLLE Tokat SİNİ Tepsi SİRLİ SİTİRLİ Tertipli / düzenli SİYPANCAK Kaydırak SOKLANMAK Söylemek / kızmak SOKU Bulgur,ezmek için taştan yapılan yer SOMYA Kanepe SONA Sonra SOYHA Günlük yaşamda giyilen kıyafet SÖBELEK Mısır koçanı SÖHÜR Sahur SÖÖRME Patlıcandan yapılan yemek SÖÖRME Patlıcanın közde pişirilmiş hali SUFRA Sofra SULAMA Şeker, yağ ve hamurdan yapılan yemek SUMAĞI BARABAR Suyu çıkana kadar SUMSUK Yumruk SUMSUK Yumruk SUVAŞMAK Sıvaşmak, yapışmak, bulaşmak SÜLLÜM Tahta merdiven SÜYÜK Saçak / çatının saçak kısmı ŞABŞAK Bir litrelik plastik sürahi ŞAHIL Eşek, at veya katırın üzerinde su taşımak için kullanılan ve hayvanın semerinin üzerine konan bir tür dengeleyici mekanizma ŞAK Yolluk şeklinde dokunmuş ince uzun kilim ŞAMŞAM ŞAKIMAK Pırıl pırıl parlamak ŞARMITA Ahlaksız (kadınlar için) ŞARPA Eşarp şimel avuç ŞİMELLEMEK Avuçlamak ŞİNDİ Şimdi ŞORAK Tuzlu TABAAT Huy TABAKA İçerisine tütün konulan kutu TADİYA GELİY, DA BAA, GEÇİL DEY İşte oradan geliyor, daha da bana cekil diyortadiyaişte orada TAĞA Pencerenin alt kısmındaki kenar TAHARLAK Makara TALGIN Ölen kimsenin defnedildikten sonra hocanın mezarın baş tarafına geçerek telkinde bulunması/telkin TAMAH Bencil/cimri TAMAN AA İşte burada TAMAN Değil mi? Anlamında kullanılan soru tümleci TANDIR Tahtadan yapılmış ufak masa şeklindeki yapıtın içine köz halindeki ateşin mangalla konularak ısınmada kullanılan araç. TAPLAMA Bir çeşit ekmek TARPADAK Ansızın/aniden TAS Bardak TAŞKALA Telaşlanma / panik TAYKEŞ Çift olan bir şeyin çiftlerden her birinin diğerinden farklı olması TEBELLEŞ Sataşmak TELBİS ETMEK Ekimden önce araziyi bol su ile sulamak TELİS Kendirden yapılmış çuval TEMETOS Domates TERŞİ Elde ip eğirmek için kullanılan tahtadan yapılmış bir alet TEŞT Çamaşır yıkanan geniş kap TEZZE Taze TİNTABAAT Titiz TİYARA Teyyare, uçak TİYEK Asma fidanı TOPAÇ Kuşbaşı şeklinde doğranmış etin, daha sonra yanilmek üzere kavrulup tuzlandıktan sonra, yumruk büyüklüğünde sıkılmış hali TOSBAĞA Kaplumbağa TÖÖT Ölen kişi için ölümünden birkaç gün sonra ölenin ruhuna bağışlanmak edilmek üzere 70000 adet tevhid (la ilahe illallah) söylenmesi./tevhid TUMAN Don TUMANCAK İnsanın göbekten aşağısını açık olması hali TÜSBEH Tespih UMSURUK OLMAK Çok istenilen bir şeye ulaşamama veya azla yetinme) UŞAK Çocuk ÜDÜRGÜ Matkap VIRVIRİK İshal olmak YAALIK Mendil YAĞN Sırt. "yağnım balhiy" YALBIRDAK Yarı çıplak YALDIR CILBAK Yarı çıplak YALYANAK Çıplak ayaklı yalın ayak YANNIK Ayran yapmaya yarayan araç YARLIK Önlük YAVAN Çirkin YAZALAMAK Yüzeye yaymak YAZLIK Dam (çatısı olamayan evlerde yaz aylarında oturulan kısım) YEKİNMEK Kalkıp fırlamak YEMENİ Deriden yapılan el yapımı ayakkabı YEN Yeğin, çok YENİCE Yeni ekilmiş bağ YENLİCEK Hafif YERENNİK: Yarenlik, şaka YILIK BIRAKMAK Hafif açık bırakmak ( kapi, pencere, dolap) YIRAQ Uzak YOORUM Yahu / hitap şekli YUMAK Yıkamak YUNMAK Banyo yapmak, yıkanmak ZABIK ZAHTER Kekik ZAHVUR Kurutulmuş sarı çiçek ZANBIRLANMAK Kızmak öfkelenmek ZEMBİL Lastikten yapılmış kulplu sepet ZEVZİR Küçük siyah renkli göçmen kuş ZIRZA Kapı sürgüsü ZİBİL Hayvan gübresi ZİKKE Hayvanları bağlamaya yarayan demir ZOGUMLENMEK Sinirlenmek ZONTURLU Öfkeli / kızgın ZUBUN Kadınların giydiği boydan aşağı elbise Kaynak: https://gazianteplim27.tr.gg/Anteplice-S.oe.zl.ue.k.htm ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER "Antep'te Bazı Lakaplar" | May 31, 2018 |
--Alıntıdır-- GAZİANTEP'TE LAKAPCILIK Tarihin akışı içinde her sosyal toplumun kendilerini yönetenlere ve birlikte yaşadıkları sosyal yaşantılı bütünlük içinde birbirlerini tanıma konusunda belli bir sembolizeleri vardır. Aynı zamanda bu tanıma biçimi gelecekteki kuşaklara hikayeler ederken, bu kaybolmayan kelimelerle süsleyip miras etmeleri anlatıma ayrı bir dil üslup katmaktadır. Birçok sosyal davranışı bile karanlıklara gömmeyecek bir �... See more --Alıntıdır-- GAZİANTEP'TE LAKAPCILIK Tarihin akışı içinde her sosyal toplumun kendilerini yönetenlere ve birlikte yaşadıkları sosyal yaşantılı bütünlük içinde birbirlerini tanıma konusunda belli bir sembolizeleri vardır. Aynı zamanda bu tanıma biçimi gelecekteki kuşaklara hikayeler ederken, bu kaybolmayan kelimelerle süsleyip miras etmeleri anlatıma ayrı bir dil üslup katmaktadır. Birçok sosyal davranışı bile karanlıklara gömmeyecek bir öncülük eder. Bu çıkış yörenin kendine has şivesiyle, sofrasıyla, sahresiyle, o yörenin özelliğini taşır ki bu konuda yöremizde en belirgin özelliği LAKAP'çılıktır. Gençliğini yaşayan günümüz Anteplisi geçmişi günümüze taşıyarak hatırlar kanısındayız. Kaynağı belli olmayan bu yakıştırma, kişinin tanımasında ömrü boyunca bir simge olarak kalıyor, hatta ölümünden sonraki anılışta bile anılıyor. YUKARIBAYIRDAN; UZUN ÜMİT (YOL YEMEZ) ŞEFTALİ MAMET MAFYA (HELO)MAMET KILLI HÖSÜN KARPUZ MUSTAFA KÖR HAMİT KIRCA HACİ ŞERİF HAMİT EŞŞEK MAMET GARA HASAN SOMUN KIRAN SAVAŞ CANTI KIRIK MAMET BOYNU KİRLİ RESUL AYI MURAT(103) EMZİK MUSTAFA +18 MUSTAFA USTURA İBO BOKLU SERVET LEVYELİ DELİ (APO) PORTAKAL MUSTAFA PANO MUSTAFA ALTAK MAMET GIRGAMAR CUMA KEPİK HASAN SECAAT MAMET HAPCI İSMET, TAPCI MAMET BOKSÖR MUSTAFA DÜTDÜRÜ ALİ UZUN MESUT İNGİLİZ PAPANI(İNEK FATİ ) ŞARAPCI BÜLENT YUMURTA MUSTAFA SEXSİ HAKAN TAVUK MUSTAFA TEK DAŞAK REŞİT ALTI PARMAK GÖKHAN 7/5 MURAT ŞAŞI HASAN HAVUÇ HÜSEYİN KELLESİ BÖYÜK İTRİS TAVUK CEYAR FAYİZCİ ŞIHO TEYO İSMAİL HAMMAL ŞIHO Fiziğine göre: Ayağı büyük Nuri Altındişli Hayriye Beli bağlı Ziya Çil Sakıp Çintik Ali Çolak Hafız Gözü büyük Apto Heryanı Mamet Hıra Selahattin Hoylu Kemal Kadife Muhittin Kafa Sami Kara Hüseyn Kel Ali Kelle Cevat Kör Seyit Kör Vakas Küçük Mustafa Küp Halil Ölü Mustafa Sarı Sakıp Sıypalak Mamet Şişko Celal Topal Hayri Yirik Adil Yumurta Kemal Dişlek Mamet Çatal Seyfi Çöpten Düzme Cemil Huyuna göre: Baba Hüsnü Deli Kerim Gavur Haci Hababam Ökkeş Kadı Fuat Kekeç Cemil Kız Emin Kertik Abdullah Komik Abdullah Peder Mamet Pepe Edip Şecaat Abdullah Sıfırcı Faik Sporcu Abdurrahman Şarmıta Hanifi Tabiat sahibi Kadir Ağa Tampdcu Mahmut Taşkıran Bektaş Trafik Abdullah Zorba Raşit Piç Halil Çengel Hayri Dede Burhan Gavur Hacı Teberik Haci Pat Osman Mesleğine göre: Alacacı Abdurrahim Berber Hoca Bıçakçı Kasım Boyacı Şemsi Böncü izzet Çarşı ağası Hakkı Çıkıkçı Zekeriyya Dişçi Hayri Doktur Mecit Darakçı Mustafa Duz Müdürü Ekmekçi Nevres Fıstıkçı Sakıp Hamamcı Halil Havlacı Kara İğneci Zeki Kadın Hoca Kasap Mahap Kanevetçi Taha Kebapçı imam Kuyumcu Kazım Koyuncu Ali Mando Kiya Mütevelli Ahmet Noter Hakkı Oduncu Mahmut Otelci Muhittin Pansumancı Hacı Terzi Nuri Sazcı Fahri Yoğurtçu Mamet Küp Halil Karpız kiya Tombak kiya Dilki Osman Tellik kiya Alluş kiya Aile adına göre: Karnıyırtık ağil Ali Battal Battal Bey Babaoğlu Ali Beyaz Hüseyin Boklu ali Dai Ahmet Ağa Güllü Sait Gürsel İhsan Hafız Şahin Hamut Hüseyin Mavi Sabri Maaşın oğlu Patpat Nuri Söylemez Lütfi Şıh Celal Höttünün oğlu Hayri Irk, Milliyet: Acem Kerim Arap Ali Çingan ibo Çerkeş Kemal Alaman Ökkeş Kürt Celal Muhacir Recep Yafıdi Leyla İngiliz Mamet Babi Ferit Memleketine göre: Araptarlı Ahmet Anlılı Hasan Bağdadi Selim Berecikli Ahmet Boyno Memik Halepli Münir Harputlu Ahmet Kilisli Turgut Lohanlı Mustafa Maraşlı Nuri Mısırlı Tevfik Nizipli Nusret Samlı Hüseyin Sivaslı Kemal Şamlı Selahattin Tokatlı Ahmet Benzetmeler: Ayı Mahmut Cücük Mahmut Eşşek Mustafa Horoz Süreyya it Ali İnek Halit Kadana Feride Karakurt Mustafa Kinko Adil Ördek Kemal Pişik Ahmet Serçe Mamet Sıçan Ali Tazı Ahmet Çepni Kudret Karışık: Adaş Hüsam Ammi Şakır Hayri Efendi Hikmet Baba Hötöt Şakir Maruf Baba Mister Kamil Boku yoğun Memik Rakkuş Bacı Şarlo Haydar Tarçın Halil Gabye Mustafa Askerlik durumu: Asker Ali Çavuş Celal Bölük emini Hasan Gedikli Hamit Kolağası Mustafa Mülazım Ahmet Tabur imamı Ziya Paşa Mamet Yüzbaşı Ömer OSSUK ALİ HÖRTÜK ŞERİF GOMGUYRUK MAMED İBİŞ HOCA ÇETO HOCA ZOM HALİL GAMALI DURAN ÇITTIK CUMA HAMO CUMA KEKEÇ MÖHÜTTÜN KÖTÜCENİN HÖKKEŞ PALLO CUMA CAMIZ CUMA KEPİR ALİ TAYKEŞ HAMİT KAMALAK ALİ İSTANBULLU MAMED ZOMBO HALİL ESE MAMDELİ HAMİŞ MAMDELİ GIZ HÖKKEŞ KELEBACIM HÖSÜN GÖZLÜK AHMED HACAMAT HÖGGEŞ TELİS ALİ TAVIK ALİ CÜCÜ BEKİR GUBUK AHMED KIRÇIL HÖSÜN VICIK MAMDELİ BEYİR ALİ PALTA HALİL SARI MAMED EŞŞEK ŞIHO TİNTİN HASAN YAĞSIZ KELLE CÜCE HÖGGEŞ ATAŞLAMA ŞEFİ MAMEDALİ KEL BİLAL TAHSİLDAR HALİL ÇÖPO EHSAN BAKKAL MİÇO CİKİR CUMA ALA SANİ GIYIK SABRI HORUZ ALİ DAVŞAN HALİL GARA GÜLO HÖKKÜLÜ ŞIH ZABIN ÖKKEŞ HÖDÜR ALİ Kaynak: https://gaziantepliyiz27.tr.gg/Antep-h-te-Bazı-Lakaplar.htm
[Edited at 2018-05-31 04:22 GMT] ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER Duyduğum, bildiğim, taktığımız, takılan lakaplardan bir demet | May 31, 2018 |
KÖR İSMAİL FATMA ALİSİ SAFS.KEN HARUN (Saf görünümlü, kurnaz olması nedeniyle) GILDIR BAKI ZÖBER YÖRÜK HASAN FOKSİ KETTLER (Fonksiyon sorularını çok seven Alman matematik öğretmenimizin lakabı) MOLLA ÖĞRT'MEN (Mehmet Ali Öğretmen) KADI GOCA KADI AĞMAT SAVRAN HÜSEYİN BERBER EYÜP EĞRİ ŞOFÖR KALAYCILAR -> GALEYCİ HASAN (Kalaycı sülalesinden Hasan) İSMAİLLER -> (Dedemin adıyla s... See more KÖR İSMAİL FATMA ALİSİ SAFS.KEN HARUN (Saf görünümlü, kurnaz olması nedeniyle) GILDIR BAKI ZÖBER YÖRÜK HASAN FOKSİ KETTLER (Fonksiyon sorularını çok seven Alman matematik öğretmenimizin lakabı) MOLLA ÖĞRT'MEN (Mehmet Ali Öğretmen) KADI GOCA KADI AĞMAT SAVRAN HÜSEYİN BERBER EYÜP EĞRİ ŞOFÖR KALAYCILAR -> GALEYCİ HASAN (Kalaycı sülalesinden Hasan) İSMAİLLER -> (Dedemin adıyla son 100 yıllık sülale lakabımız) AŞÇI MUSTAFA -> 100 yıllık İzmirli akrabalarımdan birinin Cumaovası'ndaki lakabı) DELİ MUAMMER (Karaman'ın en sevilen insanlarındandı. Allah Rahmet eylesin -> Heykeli bile var) FOSFORLU MAĞMIT (babamın lakabı -"fosforlum" türküsünü güzel söylermiş) DELİ ATLAN (Benim bu) Almanya'dan: (Kimse kimsenin Türkiye geçmişini çok iyi bilemeyeceği için genelde "nereli" olduğına bakılarak verilirdi bu lakaplar.. NEVŞEHİRLİ MEVLÜT SİVASLI MEHMET ANTEPLİ MUSTAFA . . . ------------ Daha çok var da acele yazdım.. *Bu sitede tanıma şerefine nail olduğum forum arkadaşlarım için de ne lakaplar hazırladım bir bilseniz.. Onların lakapları bende saklı (şaka şaka)
[Edited at 2018-05-31 03:48 GMT] ▲ Collapse | |
|
|
Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER BULGARİSTAN VE YUNANİSTAN TÜRK AĞIZLARINDA KULLANILAN ... (I) | Jun 4, 2018 |
--Alıntıdır-- BULGARİSTAN VE YUNANİSTAN TÜRK AĞIZLARINDA KULLANILAN ARGO YAPILAR ÜZERİNDE BİR SINIFLANDIRMA ÇALIŞMASI (I) Özden, Muharrem.1 Doğan, Levent. 2 Kırcaali Öz Farklı bir anlaşma biçimi sağlamak üzere aynı meslek veya topluluktaki insanların ortak dildeki kelimelere özel anlamlar vermek, bazı kelimelerde değişiklik yapmak, dilin lehçelerinden, eskimiş ögelerinden ve yabancı kökenli biçimlerinden de yararlanmak suretiyle oluşturdukları, herkesçe anlaşılmayan kelime ve deyimlerden oluşan, gereğinde mecazlı anlamlara da yer veren özel dil veya söz dağarcığı şeklinde tanımlayabileceğimiz argo kullanımların, Bulgaristan ve Yunanistan Türk ağızlarındaki tasnifi üzerine yaptığımız bu çalışmanın temel amacı, söz varlığı bakımından Türkçenin zengin yapısı ve kullanım çeşitliliği hakkında genel bir fikir vermektir. Anahtar Kelimeler: Argo, Türk Ağızları, Sınıflandırma, Özel Dil. A CLASSIFICATION STUDY ON SLANG STRUCTURES USED IN BULGARIAN AND GREEK TURKISH ACCENTS Abstract The aim of this study is to classify the slang language uses defined as special language or vocabulary, and to give a general idea about the rich structure and diverse usage of Turkish in terms of vocabulary in Bulgarian and Greek Turkish accents. The study also focuses on the metaphorical meanings, including words and idioms that are not widely understood, created by people in the same profession or community; to give different meanings to specific words; to benefit from foreign language structures; to make changes in certain words. Keywords: Slang,Turkish Accents, Classification, Special Language. Giriş Toplumsal dil türleriyle toplumsal katman, din, etnik grup gibi etkenler göz önünde tutularak incelenir. Ancak toplumsal grupların birbirleriyle ilişkileri, toplumsal dil türlerinin kesin sınırının çizilmesinde güçlük doğurur. Araştırmacıların üzerinde görüş ayrılığına düştüğü dil türüyse işlevsel türdür. Bazı araştırmacılar, deyiş biçimleri (üslup/style) ve özel dilleri işlevsel dil türleri olarak değerlendirir. Bu görüşe göre, bir birey iş yerinde meslektaşlarıyla, kendisinden üst düzeyde bulunan bireylerle,evde yakınlarıyla farklı deyiş biçimleri kullanarak iletişim kurar. Bu görüş ayrıca özel dilleri, teknik dilleri, argoyu ve ticarî dilleri işlevsel dil türlerinden sayar. Bir başka görüş de özel dillerle deyiş biçimlerinin birbirinden ayrıldığını savunur. Buna göre törensel, resmî, rahat, samimi gibi deyiş biçimleri ile doktorlar, pilotlar, bankacılar, satıcılar, müzikseverler, dilbilimciler gibi meslek ve toplumsal grupların kullandığı özel diller farklıdır.3 Bu görüşlerden hareketle argonun ‘işlevsel özel bir dil’ olduğu sonucuna varılabilir. Argo, her ülkede, her dilde görülen, toplum içinde bir kesimin ya da öbeklerin farklı bir biçimde anlaşmayı sağlamak amacıyla oluşturduğu özel bir dildir.4 Argo, 13.yüzyıldan itibaren dar bir çevreye özgü, bozuk dil olarak varlık göstermiş, 15.Yüzyılda özellikle hırsızların kullandığı gizli dil olarak belli dokümanlarda tespit edilmiştir.5 Argo, Fransızcada ‘hırsız ve dilenci dili’ olarak ortaya çıkmıştır. Türkçede de ‘lisân-ı erâzil’, ‘lisan-ı hezele’,‘külhanbeyi dili’ ve ‘kayış 1 Yrd.Doç. Dr. - Trakya Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü - [email protected] 2 Yrd.Doç. Dr. - Trakya Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü - [email protected] 3 König, Güray Çağlar (1991), Toplumdilbilim Açısından ‘Dil’ Ve ‘Dil Türleri’ Kavramları Üzerine, Dilbilim Araştırmaları, Hitit Yayınevi, İstanbul, S.61-70. 4 Aksan, Doğan (1998), Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, Tdk Yayınları Ankara. 5 Guıraud, Pierre (1956), L’argot, Paris. Presses Universitaires De France, Boulevard Saint-Germain. dili’ olarak tanımlanmıştır.6 Argo esas itibariyle yazı dilinden çok bir konuşma dilidir.7 Ancak argonun da Türk dilinin ilk sözlüğü olan Divân-ı Lügati’t-Türk’ten itibaren kayıtlara geçmiş olduğu tespit edilmiştir.8 Bundan sonra Türkçede basılan ilk müstakil argo sözlüğü A.Fikri’nin Lugat-ı Garibe adlı eseridir.Günümüzde en kapsamlı argo sözlüğü Hulki Aktunç’un ilk baskısı 1990 yılında yapılan Büyük Argo Sözlüğü’ dür.9 Çalışmamızda Derleme sözlüğüyle birlikte bölgeyle ilgili yapılan 14 farklı çalışmadan hareketle argo yapılar üzerinde yoğunlaşılmıştır. 1.Cümleler alda sok bu kızın götüne bacaklānı:Al da sok bu kızın götüne bacaklarını. (RAZN) alvalamı alan orospu:Kızçocuğu dünyaya geldiğinde söylenen söz. (BDAD) aldım kızını sıştım yuvasına:Kızı aldıktan sonra bazı damatların kız tarafına uyguladığı tavrı anlatır. (BDAD) 2.Deyimler açığ āzlılık: Boşboğazlık. (DRTAS) anası koşalanmak:Çok hırpalanmak, ezilmek. (BDAD) anasına sattığım:Anasını sattığım. (DTYASO; RAZN) asfalyası atmak:Çığırından çıkmak, sinirlenmek. (GTABKK) aygıra çekmek:Kısrağı çiftleştirip tohumlamak. (BDAD) bok pançalamak:Pis bir durumla karşılaşmak. (BDAD) boku katıklanmak:Yenmemesi gereken değerli bir yiyeceğin yenmesi durumunda söylenen bir sitem sözü. (BDAD) boşbōzluk/boşbōzduk: Boşboğazlık. (DRTAS) danayı çatı kopaatmak:Asap bozmaya çalışmak. (BDAD) direksiyon sallamak:Motorlu taşıt kullanmak. (GTABKK) dümen kullanmak:Bir işi kurnazca yönetmek. (GTABKK) dümen yapmak:Dalavere, hile ile birini kandırmak, aldatmaya çalışmak. (GTABKK) dümenine bakmak:Şartlar ne olursa olsun çıkarını gözetmek. (GTABKK) film çevirmek: Eğlenmek, hoş vakit geçirmek. (GTABKK) fiyaka satmak: Gösteriş yapmak, çalım satmak. (GTABKK) fora etmek: Çekip çıkarmak. (GTABKK) götünê iisi sokmak: Birilerini çok kızdırmak, çok rahatsız etmek. (BDAD) götünê raat batmak: Sebepsiz isyan etmek. (BDAD) güde kadar: Çok, fazla anlamında kullanılan kalıplaşmış argo bir ifade. (BTGA.57:Gümülcine-Gerdeme) iki ucu boklu diinek: Tutulacak yeri olmayan karışık durum. (BDAD) işkêmbêdên atmak: Düşünmeden söylemek. (BDAD) dümen çevirmek: Hileye, düzene başvurmak. (GTABKK) kaçamak yapmak: Evli insanın gizli gizli başka kadınlarla flört yapması. (BDAD) 6 Devellioğlu, Ferit (1990), Türk Argosu İnceleme- Sözlük, Aydın Kitabevi,Ankara. 7Asiltürk, Bâki (2002), “Modern Türk Şiirinde Argo-İki Örnek. Metin Eloğlu-Salâh Birsel”, Türk Kültüründe Argo, Türkistan ve Azerbaycan Araştırma Merkezi Yayını (SOTA), Hollanda, S. 183. 8Aktunç, Hulki (2002), Büyük Argo Sözlüğü, Yky, İstanbul. 9 Mangır, Mediha (2009), Osman Cemal Kaygılı’nın Eserlerindeki Sözvarlığı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Dn: Prof. Dr. Mustafa Özbalcı, Samsun. kancayı takmak: Musallat olmak. (BDAD) kêllê uçuumak : Baş kesmek, acımamak. (BDAD) kêllêyi toobaya koymak: Ölümü dahi göze alarak bir işe girişmek. (BDAD) kıç atmak: Razı olmamak. (BDAD) kıç attıımak: Zorlamak, püskürtmek. (BDAD) kıç üstü otuutmak: Zor durumda bırakmak. (BDAD) kıçına bakalak dönmêk: Bir yerden olumsuz ve sert cevap almak. (BDAD) kıçına sokmak : Gereksiz bir şey için söylenir. (BDAD) kıçından kıl kopaatmamak: Fazla cimri olmak. (BDAD) kıçını kaldıramamak: Yerinden kalkmaya üşênmêk. (BDAD) kıçını yııtmak: Bağırıp çağırmak. (BDAD) kıçını yıkamaa bilmêk: Kendi hizmetini yapabilmek. (BDAD) kııkından soona azmak: Kırk yaşından sonra yakışıksız işlerde bulunmak. (BDAD) koça gêlmêk: Koç ve koyun çiftleşmesi. (BDAD) kuyruuna teneki baalamak: Birini gülünç şekilde kovmak. (BDAD) ļopaatasını vêêmêk: Ağzının payını vermek. (BDAD) lüpüütüyê gitmêk: Boş yere, pisi pisine ölmêk. (BDAD) matimaskara etmêk : Rezil rüsva etmek. (BDAD) maymın gözünü açtı: Artık gözümüzü açtık, kolayca aldanmayız. (BDAD) maymın iştaalı: Her şeye çabuk bıkan. (BDAD) mayna çekmêk: Kaba. Anasına sövmek. (BDAD) maytaba almak: Alay etmek, dalga geçmek. (BDAD) mındar gitmêk: Mekruh ölüm. (BDAD) nalları dikmêk: At veya eşeklerin ölmesi. (BDAD) palavra atmak/sıkmak: Olmamış şeyleri gerçekmiş gibi söylemek, abartarak anlatmak. (GTABKK) paranna kepazê olmak: Parası olduğu halde bir iş çevirememek. (BDAD) pasaportununu vermek: Kovmak, işten atmak. (GTABKK) piidaa olmak: Peydah olmak, ortaya çıkmak. (BDAD) rest çekmek: Herhangi bir konu hakkında sert ve kesin konuşmak. (GTABKK) sıkı götlü olmak: Zorlukların üstesinden gelme gücüne sahip olmak. (BDAD) su dökmek: İşemek, küçük abdest bozmak. (BTGA. 245:Gümülcine-Omurluköy) şarj etmek: Bir şeyi anlamaya, kavramaya başlamak. (GTABKK) takaza etmêk: Azarlamak, gücendirmek, sitem etmek. (BDAD) tapa yapmak: Başa kakmak. (BDAD) tilkilik yapmak: Kurnazlık yapmak. (BDAD) tüküüdüünü yalamamak: Verdiği sözdên dönmemek. (BDAD) uçkur işi: Müstehcen, seksle ilgili. Belden aşağı. (BDAD) uçkuru kopmak: Çok sevmek veya hoşlanmak anlamında söylenir. (BDAD) uçkuruna saayip olmak: Erkeklere teslim olmamak. (BDAD) uçkuu çözmêk: Cinsel ilişkide bulunmak. (BDAD) varlığına sıçmak: Nefret etmek.(BKÖBTGA) vidaları gevşemek: Kendine hâkim olamayıp sinirden uzun süre gülmek. (GTABKK) volta atmak: Bir aşağı bir yukarı dolaşmak. (GTABKK) voltasını almak: 1. Kasmak, savuşmak. (GTABKK) 2. Çekilmek, gitmek. (GTABKK) yarak atlatmak: Belâya uğramak. (BDAD) yelê kaaşı işêmêk: Kendine zarar vermek. (BDAD) zokaya gelmek: Tuzağa düşmek. (GTABKK) zokayı yutmak: Aldatılmak, tuzağa düşmek. (GTABKK) 3.Fiiler apışmak:Yorgunluktan bacakları tutulmak, yürüyememek. (BTGA.41:Gümülcine-Bulatköy) ārsızlanmak/ārsızdanmak:Arszlanmak. (DRTAS) aşlamak:Haşlamak,azarlamak. (BDAD ; RAZN) ateşlênmêk: Öfkelenmek, hiddetlenmek. (BDAD) avgaalanmak:Bir yere doğrudan değil, dolanarak gitmek, avgarlanmak. (BDAD) avriklênmêk: Acele etmek, Sabırsızlanmak. (BDAD) aynaşmak:Oynaşmak. Sataşmak, dokunmak. (BDAD ; RAZN) azmak (1):Azmak. (DRTAS) azmak (2):İnsanların kötülükleri aşırtması. (BDAD) bannamak:Yerli yersiz konuşmak. (BDAD) batrinnêmêk:İhtiyarlamak. (BDAD) baynanmak:Baynanmak. Bay, (zengin) çocuğu gibi şımarmak, çoşmak. (BDAD) becêêmêk:Bir kadını iğfal etmek. (BDAD) boasamak: Boğa istemek (inek). (DRTAS) boosamak: Boğasamak, boğa istemek. (BDAD) bōsamak:Boğa istemek (inek). (DRTAS) buumaklaşmak: Karşılıklı boğuşmak, güreşmek. (BDAD) buynuzlanmak :Karısınca aldatılmak. (BDAD) cartlatmak:Osurmak. (BDAD) casalamak:Kaçmak. (BDAD) çaapılmak:Çarpılmak, felç olmak. (BDAD) çaapmak: Çalmak, kapmak. (BDAD) çakmak:1. Bir şeyin farkına varmak. (BDAD) 2. Tokat atmak. (BDAD) çalıklanmak:Acele ve dikkatsiz davranmak. (BDAD) çalınmak:Kaşınmak, sataşmak. (BDAD) çalmak :Bir şeyi kapmak. (BDAD) çapraşmak: Bozulmak, yolundan çıkmak. (RAZN) çatışmak:Köpek çiftleşmesi. (BDAD) çatmak:Birine sataşmak, dokunmak. (BDAD) çekiştirmêk: 1. Kavgaya sebep olmak. 2. Birinin dedikodusunu yapmak. (BDAD) çêlmêk: Düşürmek. (BDAD) çêñgêllêmêk:Ayakla çeñgel atmak. (BDAD) çeviimêk:Çevirmek. Ölüm işareti vermek. (BDAD) çıbıklamak:Çubuklamak, sopalamak. (BDAD) çıbıklanmak: Çubuklanmak,sopalanmak. (BDAD) çııpıştıımak:Çırpıştırmak. Hafif tokat atmak. (BDAD) çıkışmak: Birini azarlamak, sitem etmek. (BDAD) çiinêmêk:Saygısızlık etmêk. (BDAD) ço(r)mak: Çalmak, aşırmak. (BDAD) çommak: Dövmek amacıyla birinin üstüne atılmak. (BDAD) çorozlamak:Kapıp kaçmak. (BDAD) çömmêk: Dövmek amacıyla birinin üstüne atılmak. (BDAD) çǖdürmek/çǖdütmek/çǖdütdürmek/çǖdüttürmek: Ayakta işemek. (DRTAS) çullanmak:Birinin üstüne atlamak. (BDAD) çǖmek: İşemek. (BTGA.137:Gümülcine-Kalenderköy;DRTAS) çüüdüümêk: Çövdürmek, çişi uzağa göndermek. (BDAD) çüümêk: Çövmek, zıplamak. (BDAD) dalamak: 1. Isırmak. (BDAD ; RAZN) 2. İnsanlara sözle saldırıda bulunmak. (BDAD) dalbınmak: Dalab etmêk, girişmek. (BDAD) delibaşlanmak/delibaşdanmak/delibaştanma: Şımarmak. (DRTAS) domuzlanmak/somuzdanmak:Terslik etmek. (DRTAS) dömêlmêk: 1. Domalmak, eğilmêk. (BDAD) 2. Mec. Bir isteğe hemen razı olmak. (BDAD) düzmêk: 1. Donatmak. (BDAD) 2. Argo İğfal etmek. (BDAD) düzülmêk:1. Donatılmak. (BDAD) 2. Argo İğfal olunmak. (BDAD) êêkeklênmêk: Erkeklenmek, karşı durmak, diklênmek. (BDAD) eklêmê : Vurmak, dayak atmak. (BDAD) enceklêmêk: Yavrulamak. (BDAD) eniklêmêk: Enik doğurmak. (BDAD) falfaralanmak: Farfaralık yapmak. (BDAD) falitlêmêk: İflas etmêk, batmak. (BDAD) fallamak: Bir küfür türü, bellerim. (BDAD fıslamak: Sessizce yellenmek, osurmak. (BDAD) fiñgiideşmek: Kırıtıp eğlenmek. (BDAD) fitlêmêk: Öğütlemek, kışkırtmak. (BDAD) gagalamak: İnsanların biribirine saldırması. (BDAD) gazlamak: Gazlamak. Bir şeyi pahalı satıp alanın canını yakmak. (BDAD) gebêêmêk: Ölmek, Hristiyan ölümü. (BDAD) gebêêtmêk: Gebertmek, öldürmek. (BDAD) gebertmek: Öldürmek. (DTYASO) gêêmêk: Geğirmek. (BDAD) gıcıklanmak: Gıcık olmak. bazı nahoş seslerden kulağın ve beynin rahatsız olması. (BDAD) gogaalanmak: Böbürlenmek. (BDAD) göt sıkmak: Gayret etmek, zorluklara katlanmak. (BDAD) hakııdamak: Horlamak, horuldamak. (BDAD) haklamak: Öldürmek. (BDAD) halt etmêk: Yanlış işler yapmak. (BDAD) hapallaşmak: Tembelleşmek. (DRTAS) haydamak: 1. Sürmek. (BDAD) 2. Götürmêk. (BDAD) 3. Sokmak. (BDAD) hayıısızlamak: Hayırsızlamak, zayıflamak, yıpranmak. (BDAD) huylanmak: Kuşkulanmak. (BDAD) ıkınmak: Ikınmak, kendini sıkmak. (BDAD) ılıkmak: Sezdirmeden sıvışmak. (BDAD) ırıklamak: Zayıflamak. (BDAD) iilezlêmêk: Zayıflamak. (BDAD) ilinmêk: Birine takmak. (BDAD) kaatlamak: Kartlamak, yaşlanmak. (BDAD) kaçıımak: İstek dışı çiş yapmak. (BDAD) kaçīmak: Söndürmek, kapatmak. (RAZN) kaçmak: Kocaya varmak. (BDAD) kakalamak: Çocuk dilinde büyük tuvaleti yapmak. (BDAD) kakılmak: Kakılmak. (BDAD) 1. Bir yere saplanmak, çakılmak. (BDAD) 2. Batmak. (BDAD) 3. mec. Nutku tutulmak. (BDAD) kakmak:Kakmak. (BDAD) 1. Kazığı batırmak, saplamak. (BDAD) 2. Çivi çakmak. (BDAD) 3. Saplamak. (BDAD) 4. Mec. Anımsatmak. (BDAD) kakmalamak: Kakmalamak, yumruk atmak. (BDAD) kākmalamak: İtip kakmak. (RAZN) kalpazannaşmak: Kalpazanlaşmak, kalpazan olmak. (BTGA.263:Gümülcine-Palazlı) kamalamak: Bıçaklamak. (BDAD) kamamak: Kıstırmak. (BDAD) kañkilmêk: Ölmek, vefat etmek. (BDAD) kapışmak: Kavga etmek. (BDAD) karılmak: Kazların çiftleşmesi. (BDAD) kartlaşmak: Yaşlanmak. (BTGA.382:Gümülcine-Mastanlı Mahallesi) kavramak: Kız veya kadın çalmak. (BDAD) kêêkinmêk: Kerkinmek. Sekste erkeklerin yaptığı hareket. (BDAD) kıntıklanmak: Cimrilênmêk. (BDAD) kıstıımak: Kıstırmak, köşeye sıkıştırmak. (BDAD) kıyıştırmak: Cesaret etmek. (BDAD) kızışmak (1): 1. Isınmak. (BDAD) 2. mec. Meraklanmak. (BDAD) kızışmak (2): Hazırlanmak, başlamak. (RAZN) kızıştıımak: 1. Hızlandırmak. (BDAD) 2. Meraklandırmak. (BDAD) kikiidêmêk: Kikir kikir gülmêk, kikirdemek. (BDAD) koçsamak: Koç istêmêk. (BDAD ; DRTAS) kodiklêmêk: Eşeğin yavru doğurması. (BDAD) kodoşlamak: Müzevirlemek, gammazlamak. (BDAD) kokorozlamak : Zayıflamak. (BDAD) kopaatmak: Kavga etmek. (BDAD) kopçalaşmak: Kavga etmek. (BDAD) koşalamak: Kovalamak. Kaçanın arkasından koşmak, yakalamaya çalışmak. (BDAD) koymak: Koymak. Vurmak. (BDA. 169. Deliorman) koymak: Kabul etmek, izin vermek. (RAZN) körüklêmêk: 1. Üflemek. (BDAD) 2. mec. Sık sık solumak. (BDAD) 3. Tahrik etmek. (BDAD) kösteklêmêk: Kösteklemek. (BDAD) mec. Engellemek. (BDAD) kuduumak: Kudurmak. (BDAD) kuduutmak: Kudurtmak. (BDAD) kusmak: Kusmak. (BDAD) 1. Midede olanı çevirmek. (BDAD) 2. mec. Söylemek, istenenleri ortaya dökmek. (BDAD) küñküllêmêk: Yıpranıp düşkün hale gelmek. (BDAD) kürümêk: Bir şeyi tamamen tüketmek. (BDAD) ļakııdamak: Lakırdamak. (BDAD) Boş konuşmak, lakırtı yapmak. (BDAD) lüpêêtmêk: Dayak atmak. (BDAD) marmak: Dövmek, maris atmak. (BDAD) mat etmêk: Yermek, kötülemek. (BDAD) matislêmêk: argo Ölmek, gebermek. (BDAD) maytaplamak: Alay etmek, dalga geçmek. (BDAD) mıklamak: Konuşmak. (BDAD) mıklatmak: Ses çıkartmamak, konuşturmamak. (BDAD) mınalamak: Dışlamak, hakir görmek, ezmek. (BDAD) mışkıımak: Mışkırma, burnundan solumak, çok öfkeli olmak. (BDAD) mokurdanmak: Kendi kendine anlaşılmaz şeyler samırdanmak. (BDAD) mogurdamak: Anlaşılmaz şeyler söylemek, mokurdamak, sokurdamak. (BDAD) moraamak: Morarmak. (BDAD) moraatmak: Morartmak. (BDAD) mosaatmak:Mosartmak, küsmek. (BDAD) mostra olmak: Kendini gülünç bir duruma sokmak. (GTABKK) mostuklamak: Dövmek, dayak atmak. (BDAD) naşmak: Kaçmak, tüymek. (BDAD) ogalamak: Birini tahrik etmek. (BDAD) orumnanmak:Kibirlenmek, büyüklenmek. (BDAD) öttüümêk: Öttürmek. (BDAD) mec. 1. Yalan yapmak. (BDAD) 2. mec. Başkasının adına çalışmak. (BDAD) ötürüklênmêk: Koyunların ötürüğe yakalanması. (BDAD) ötürüklü: Ötürüklü, ishalli. (BDAD) paamaklamak: 1. Parmakla bir şey yalamak. (BDAD) 2. Başkasını eleştirmek. (BDAD) paasêllêmêk: Parsellemek, parçalamak. (BDAD) palazlanmak: Zenginlemek, yakayı paçayı düzmek. (BDAD) pallênmêk: Yaltaklanmak, kuyruk sallamak. (BDAD) patlatmak: 1. Tokat atmak. (BDAD) 2.Gözlerini geniş açmak. (BDAD) 3. Kafa yormak. (BDAD) pıkmak: Hristiyanlar için ölmek, gebermek. (BDAD) pınpınnamak: Önemsiz işlerle oyalanmak. (BDAD) pısmak : Korkudan susmak, sinmek. (BDAD) piidaalamak: Peydahlamak. (BDAD) pipildêmêk: Oyalanmak, savsaklamak. (BDAD) piyazlamak: Okşamak, sıvazlamak. (BDAD) pöösümêk: Yaşlılık nedeniyle gevşeyip sarkmak, pörsümek. (BDAD) sallanmak: Zayıflamak, kilo kaybetmek. (BDAD) samıtlamak: Samıt olmak, aptallaşmak. (BDAD) sanııtmak: Oyalanmak. (BDAD) sasıtmak: Sessizce osuruk kokutmak. (BDAD) sêêsêmnêmêk: Sersemlemek. (BDAD) semêlêmêk: Kafayı yormak, sersemletmek. (BDAD) semêlênmêk: Sersemleşmek. (BDAD) sıçmak : Kaba Sıçmak. (BDAD) 1. Doğal yoldan dışkıyı atmak. (BDAD) 2. mec. Berbat etmek. (BDAD) sıınaşmak: Sırnaşmak, bulaşmak, takılmak. (BDAD) sısmak: Susmak. (BDAD) Ölmek. Kefere ölümü için kullanılır. (BDAD) silkêlêmêk: Dövmek, dayak atmak. (BDAD) siymêk : Siymek, işemek. Köpekler için kullanılır. (BDAD) soymak: Hırsızlık yapmak. (BDAD) sösêlmêk: Mayışmak, uyumak. (BDAD) sümküümêk: Sümük temizlemek, sümkürmêk. (BDAD) süügülêmêk:Sürgülemek. Bir işi örtbas etmek. (BDAD) süümêk: Sövmek. (BDAD) süvüşmêk: Sövüşmek. (BDAD) şapııdatmak: Şapırdatmak. (BDAD) şapşallanmak: Gevezelenmek, dalkavukluk etmek. (DRTAS) şımaamak: Şımarmak, çoşmak. (BDAD) şımaatmak: Şımartmak. (BDAD) şişinmêk: Darılmak. (BDAD) şivşêlêmêk: Birini doldurmak veya kışkırtmak. (BDAD) taaratlanmak: Taharetlenmek. (BDAD) takavitlêmêk:İhtiyarlamak, yıpranmak. (BDAD) takışmak: 1. Kovalamak. (BDAD) 2. Ardından gitmek.(BDAD) tamaamak: Tamak etmek, çok beğenmek. (BDAD) taraşlamak: Taraş yapmak, araştırmak. (BDAD) tavlamak: Ayartmak, avlamak. (BDAD) tıkızımak: Sertleşmek, katılaşmak. (BDAD) tıraşallamak: Korku çekmek. (BDAD) tırsmak: İkrah etmek, tiksinmek, soğumak. (BDAD) tızıkmak: Sezdirmeden sıvışmak. (BDAD) titizlenmek: Ürkütmek, korkutma. (BDAD) tivaamak: İtmek, itelemek. (BDAD) tozamak: Tozumak. Koşup gitmek, kaçmak. (BDAD) tozatmak: Tozutmak. (BDAD) tutunmak: 1. Bir yerde barınabilmek. (BDAD) 2. Zenginlemek. (BDAD) tuuyannamak : Semirmek, tuğyanlamak. (BDAD) ufalamak: İnsan dövmek. (BDAD) uyuntulanmak: Yaramazlık yapmak. (BDAD) uyvaşmak: Uylaşmak, tutulmak. (BDAD) ünüklêmêk: Boğazlamak. (BDAD) üürmêk: Öğürmek, öö sesi çıkarmak. (BDAD) üürülmêk: Irgalanmak, titremek. (BDAD) üütmêk: Öğütmek. (BDAD) mec. Çok konuşmak. (BDAD) yalabımak: Parlamak. (BDAD) yalamak: Çalmak. (BDAD) yalandıımak: Yalanla kandırmak. (BDAD) yalıksamak: Yalık duruma gelmek. (BDAD) yanıslamak: Yansılamak, taklit etmek. (BDAD) yaraşmak: Yakışmak. (BDAD) yarmak: Ameliyat etmek. (RAZN) yavkılaşmak: Yavuklu olmak. (BDAD) yêllênmêk: Osurmak. (BDAD) yinişmêk: İnsanların karşılıklı olarak birbirini yemesi, didişmek. (BDAD) zıbaamak: Zıbarmak, sivrilmek, zenginlemek. (BDAD) 4.İsimler allāsızlık/allāsızdık: Dinsizlik. (DRTAS) amele:İşçi, gündelikçi. (Gümülcine/BSYD) analık:Üvey anne. (BTGA.404:Gümülcine-Ortakışla; KEİYKAD) angāre:/yun.i./ Genellikle askerlikte yapılan işlere verilen isim, emirle yapılan iş.(BTGA.385:Gümülcine-Kayrak) angariya: /yun.i./ Genellikle askerlikte yapılan işlere verilen isim, emirle yapılan iş.(BTGA.104:Gümülcine-Çalabıköy) ayakyolu: Tuvalet, yüz numara. (BDAD) ayıñga: Göz boyama. (BDAD) aylakcılık/aylakçılık: İşsizlik. (DRTAS) azgınnık (1):Azgınlık. (DRTAS) azgınnık (2): Hortlaklık. (DRTAS) bıçkınnık:Bıçkınlık. (BDAD) bıdalalık:Budalalık. (DRTAS) bızık: Anüs, büzük, bızık. (BDAD) bızık paamaa: İşaret parmağı. (BDAD) bōasak:Boğa isteyen inek. (DRTAS) bog böcêê: Bok böceği. (BDAD) bok:Kaba dışkı, gübre. (BDAD ; KBÇKTA) boklantı:Kaba kötü işler. (BDAD) bokluk/bokguk/bokkuk: Çöplük. (DRTAS) boktan iş:Karmaşık iş. (BDAD) boosak :Boğa isteyen inek, boğasak.(BDAD) boosaklık: Boğasaklık. (BDAD) bōzlaklık/bōzdakgık/bōzdakkık: Pis boğazlık. (DRTAS) buuma:Burma. Burdurularak, enenmiş koç. (BDAD) büzük:Büzük, kalın bağırsağın sona erdiği yer, anüs. (BDAD) caayillik:Cahillik. (BDAD) caazı karı:Cadı karı. (BDAD) cāillik: Acemilik, toyluk. (BTGA.224:Gümülcine-Koyundere) cambazdık: Cambazlık. (DRTAS) cāyillik: Cahillik. (DRTAS) cebellezi: Cebe indirme, çalma. (BDAD) ceillik: Cahillik. (BTGA.396:Gümülcine-Mehrikoz) cimpirilik: Cimrilik. (DRTAS.62) çaapıklık:Çarpıklık, yamukluk. (BDAD) çalıklık:Ölçüsüz hareketler yapmak. (BDAD) çapgınnık/çapkınnık: Çapkınlık. (DRTAS) çapıt: Çaput. Partal. (BDAD ; DRTAS) çaşıtlık:Çaşıtlık. Hafiyelik. (BDAD) çav:At ve eşeklerde erkeklik organı. (BDAD) çêlmê:Ayakla çengel takma. (BDAD) çıbıklama:Çubuklama. Çubukla hafif hafif vurma. (BDAD) çırak: Çırak, ırgat, yardımcı.(BDAD) çoraaibê:Kadın cinsel organı. (BDAD) çōrbacı gavası: Dazlak kafa. (DRTAS) çük:Çocuk dilinde erkeklik organı, pipi. (BDAD) dalavera: Dalavere. (DRTAS) dalaveracılık:Dalaverecilik (DRTAS) dalkōkluk/dalkōkguk/dalkōkkuk: Dalkavukluk. (DRTAS) debleklik/deblekgik/deblekkik: Sünepelik. (DRTAS) delibaşlık/delibaşdık/delibaştık: Şımarıklık. (DRTAS) delişmennik: Delişmenlik. (DRTAS) delüşmennik: Delişmenlik. (DRTAS) devekellik: Saflık. (DRTAS) deyuzluk:Deyyusluk, kötülük. (BDAD) dırıldaklık/dırıldakgık/dırıldakkık: Gevezelik. (DRTAS) dikbaşlık/dikbaşdık/dikbaştık: Dik başlılık. (DRTAS) domuzluk: Pislik, kötülük. (BDAD) dönekgik/dönekkik: Döneklik. (DRTAS) döneklik: Sebatsızlık. (BDAD) dürüklük/dürükgük/dürükkük: Suratsızlık. (DRTAS) düşgünnük/düşkünnük: Düşkünlük. (DRTAS) encek: Çocuk. (RAZN) êncek: Enik. Yeni doğmuş kedi köpek yavrusu. (BDAD) enik: Enik. (BDAD) 1. Kedi köpek yavrusu. (BDAD) 2. mec. Çocuk. (BDAD) erif: Herif, adam. (KBÇKTA ; RAZN) falfaralık: Farfara olma hali. (BDAD) falit: Bulg. falit. İflâs. (BDAD) fıkaaralık: Fukaralık, yoksulluk. (BDAD) fışkı: At ve eşek gibi tek tırnaklı hayvanların dışkısı. (BDAD) fikārelik: Fukaralık. (DRTAS) gaçakcı/gaçakçı: Kaçakçı. (DRTAS) gaçakçılık/gaçakçılık: Kaçakçılık. (DRTAS) gaçamak: Kaçamak. (DRTAS) gaçıklık/gaçıkgık/gaçıkkık: Kaçıklık. (DRTAS) galpazannık: Kalpazanlık. (DRTAS) gancıklık/gancıkgık/gancıkkık: Kancıklık. (DRTAS) ǵavır: Gavur. (KBÇKTA) gavur:Gayrimüslimlere verilen genel isim.(BTGA.422:Gümülcine-Karagözlü) gevur:Gayrimüslimlere verilen genel isim.(BTGA.388:Gümülcine-Kayrak) gevurca: Türkler tarafından batı dillerine verilen genel isim. (BTGA.377:Gümülcine-Satıköy) goc karı : Koca karı. (KBTAHD) göt taatası: Göt tahtası. Dokuma tezgâhında dokumacının oturduğu tahta. (BDAD) göt: Kaba. Göt. (BDAD ; RAZN) 1. Anüs. (BDAD ; RAZN) 2. Kıç, popo. (BDAD ; RAZN ; RAZJE/23) 3. Arka taraf. (BDAD) gūrgaflık: Zayıflık. (DRTAS) güvey: Damat. (DTYASO) gūrgavlık: Zayıflık. (DRTAS.185) gücüklük: Çapkınlık, hovardalık. (BDAD) güvē: Güvey. (KBTAHD) hapallık: Tembellik. (DRTAS) hasiyet : Haysiyet, şeref, kıymet. (BDAD) haşlaklık/haşlakgık/haşlakkık: Külhanbeylik. (DRTAS) haymanalık: Serserilik, avarelik. (BDAD) hıtili: Dolap, fitne, kurnazlık. (BDAD) hirif: Herif. (BTGA.86:Gümülcine-Çukaköy) hoyratlık: Kabalık, sertlik. (BDAD) huvaadalık: Hovardalık. (BDAD) huvārdalık: Hovardalık. (DRTAS) huysuzluk: Namussuzluk, hafiflik. (BDAD) ırıp: Yalan, dolan, ığrıp. (BDAD) ısmışıklık: Çekingenlik, saflık. (BDAD) içgüvēlik: İçgüveylik. (DRTAS) intoros: Bulg. interes. Çıkar, menfaat. (BDAD) kabak koç: Boynuzsuz koç. (BDAD) kaçamak: Evli insanların başkalarıyla gizlice buluşması, eşlere ihaneti. (BDAD) kaçgöç: Kaçgöç. Yabancı erkek yanında kadınların yüzünü başını gizlemesi. (BDAD) kakacık: Çocuk dilinde pis veya kirli. (BDAD) kakak: Çocuk dilinde pis veya kirli. (BDAD) kakavannık: Ahmakça inatlık. (BDAD) kalpazannık: Yalan ve hile ile iş görmek, kalpazanlık.(BTGA.264:Gümülcine-Palazlı) kaparos: Kaparos. Haksız elde edilen para. (BDAD) kapçık: Kabukçuk. Sünnetsiz penisin başını örten deri kısım. (BDAD) kapsomun:Yemeye düşkün, obur. (BDAD) karılık: Eşlik, zevcelik. (BDAD) katanak:İnsan kıçının her iki tarafı. (BDAD) kayna garı: Kaynana. (BTGA.131:Gümülcine-Payamlar) kayna karı: Kaynana. (BTGA.100:Gümülcine-Dündarlı) kazmak: Burunda kurumuş olan sümük bulaşıkları. (BDAD) keleşlik/keleşdik/kelştik: Keleş olma hali. (DRTAS) kêllê: Kelle, kafa. (BDAD) kelpāzelik: Kepazelik. (DRTAS) kenef: is. Tuvalet, ayak yolu. (BDAD) kıç diñgil: Arka aks. (BDAD) kıç:1. Göt, makat. (BDAD ; SBK) 2.Kalçanın alt tarafı, üzerine oturulan kaba etler, popo. (BDAD ; RAZJE/21 ; SBK) kıı domuzu: Yaban domuzu. (BDAD) kıntıklık: Pintilik, cimrilik. (BDAD) kıyışma: Cesaret. (BDAD) kitapsızlık/kitapsızdık: Dinî kitabı olmama; dinsizlik. (DRTAS) koca garı: Koca karı. ( KIRN) koçsak: Koç istiyen koyun. (DRTAS) kokonalık: Kokanalık. (DRTAS) kontrabanda: Korsan sigara. (BDAD) kotes: Kodes, zindan, hapis. (BDAD) koyak: Koyak. Kulağa hoş gelen ses, yansılama. (BDAD) köölük : Körlük, fenalık. (BDAD) köse: Kısa insanlar için kullanılan bir tabir. (BTGA.269:Gümülcine-Kozlardere; DRTAS; BDAD) köstek: Engel, ayak bağı. (BDAD) kucakarı: Kocakarı. (BTGA.391:Gümülcine-Mehrikoz) kuku: Kadın cinsel organı. (BDAD) kusnuk : Kusmuk. Mideden çıkmış gıda. (BDAD) ... . . Kaynak: bys.trakya.edu.tr/file/download/52391542/
[Edited at 2018-06-05 01:29 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER BULGARİSTAN VE YUNANİSTAN TÜRK AĞIZLARINDA KULLANILAN ... (II) | Jun 4, 2018 |
--Alıntıdır-- BULGARİSTAN VE YUNANİSTAN TÜRK AĞIZLARINDA KULLANILAN ARGO YAPILAR ÜZERİNDE BİR SINIFLANDIRMA ÇALIŞMASI (II) Özden, Muharrem.1 Doğan, Levent. 2 İskeçe ... . . . ļaga ļuga: Lakırdı. (BDAD) ļakıısak: Gevşek. (BDAD) ļakııtı: Boş konuşma, lakırdı. (BDAD) ļoşluk: Gevşeklik, güçsüzlük. (BDAD) malak inêê: Dişi manda. (BDAD) manda: Su sığırı, camız. (BDAD) mañgiz : Para. (BDAD) maris: Dayak, sopa. (BDAD) maskaralık: Rezillik, utanmazlık. (BDAD) masti: Düşkün kart köpek. (BDAD) mayıs: Mayıs. Dışkı, bok. (BDAD) maymıncılık: Gülünç hareketler. (BDAD) maymınnık: Maymunluk, maymun hareketleri. (BDAD) mayna: Bulg. maynata. Anaya sövmek. (BDAD) maytap:Güldürmek, eğlendirmek amacıyla karşısındakini kırmadan yapılan hareket veya söylenen söz, latife. (BDAD) mefret: Çirkin şişmanlık. (BDAD) mekêrê : Yük hayvanı, mekkâre, eşek. (BDAD) memşaanê: Ayakyolu, memşa, tuvalet. (BDAD) meret: Nesne, şey. (BDAD) mıcırık: Kavga veya çekişme bahanesi. (BDAD) mihorluk: Sarhoşluk. (BDAD) miskinnik: Miskinlik. (BDAD) 1. Pislik, kirlilik. (BDAD) 2. Fenalık, kötülük. (BDAD) moguutu: Mokurtu, sokurtu. (BDAD) mokor: Penis, kamış. (BDAD) momça : Bulg. momçe. Erkek çocuk. (BDAD) montörlük: Tesviyecilik, montaj. (BDAD) mostuk : Dayak. (BDAD) mömê: Meme. (BDAD) mömüş : Çocuk dilinde meme. (BDAD) nadar: Tebessüm, gülümse. (BDAD) nanay: Yok. (BDAD) ne boktan: Ne pis iş. (BDAD) obuuluk: Oburluk, doymazlık. (BDAD) oga: Yalan, dolan, fitne. (BDAD) oota direk: Orta parmak. Elimizin en uzun parmağı. (BDAD) oraspılık (1): Orospuluk. (DRTAS) oraspılık (2): Yaramazlık, fenalık. (DRTAS) oreke: Öreke. (RAZN) orum: Kibir, gurur. (BDAD) ovārdalık: Hovardalık. (DRTAS) oynak: Mafsal. (DRTAS) ödêleklik: Ödleklik, korkaklık, ürkeklik. (BDAD) öttürük: Öttürük, uyduruk, yalan. (BDAD) ötürük: Hayvanlarda ishal. (BDAD) ötürük: İshal. (DRTAS) paa: Çocuk dilinde dayak veya tokat. (BDAD) paasal: Partal, eskimiş giyim, paçavra. (BDAD) palavra: Gerçeğe dayanmayan, gelişi güzel söylenmiş uydurma söz. (GTABKK) pali: Köpek yavrusu. (BDAD) papagal: Bulg. mec. Yalan dolan, boş laf. (BDAD) papinnik: Papinlik, korkaklık. (BDAD) pipi: Tavukgiller takımından eti için yetiştirilen bir kümes hayvanı. Hindi. (BDAD) peruşannık: Perişanlık, çaresizlik. (BDAD) pın pın: Savsak, amaçsız kıpırtı. (BDAD) pındıcık: Pındıkçık. Ufacık tefêcik. (BDAD) pıñgaşlık: Şarlatanlık, yalancılık. (BDAD) pıtlak: Desise, oyun, hinlik. (BDAD) pimpirik: Ufak tefek işler. (BDAD) pipilti: Oyalanma, boş vakit geçirme. (BDAD) purosluk: Adilik, ahmaklık. (BDAD) püsüülük: Püsürlük, haylazlık. (BDAD) ruşvet: Ar. Rişvet. Rüşvet, haksız ücret. (BDAD) ruşvetçilik: Rüşvetçilik. (BDAD) samıtlık:Samıt olma hali. (BDAD) savaklık/savakgık/savakkık: Aptallık. (DRTAS) savaklık: Akıl bozukluğu, dengesizlik. (BDAD) sêêsêmnik: Sersemlik. (BDAD) semêlik: Sersemlik, kafa yorgunluğu. (BDAD) sıır: Büyük baş hayvan, sığır. (BDAD) sıkılık: Sıkılık. mec. Cimrilik, pintilik. (BDAD) sısgalık: Sıskalık. (DRTAS) sidik:Böbreklerde kandan süzülerek sidikyollarıyla dışarı atılan, doğal durumda açık sarı renkli ve özel bir kokusu olan sıvı. (KBÇKTA) siidik: Sidik, idrar. (BDAD) susıırı: Su sığırı, manda. (BDAD) sümkürük: Burun ifrazatı. (BDAD) sündüklük: Sündük olma hali. (BDAD) süügün : Sürgün. İshal. (BDAD) şaplak: Çıplak enseye ses çıkartacak şekilde tokat atmak. (BDAD) şapşallık: Boşboğazlık. (BDAD ; DRTAS) şaşma: Sahtekârlık, oyun. (BDAD) şerevsizlik/şerevsizdik: Şerefsizlik. (DRTAS) şerrêmetlik: İşgüzarlık. (BDAD) şeytan arabası: Bisiklet. (DRTAS) şııtannık: Şeytanlık, sahtekârlık. (BDAD) şilletannık: Şarlatanlık. (DRTAS) şįtan arabası: Bisiklet. (DRTAS) şivşê: Fitne, dolduruş, tahrik. (BDAD) şorolop : Aldatmaca, uydurmaca, alay. (BDAD) taarat: Taharet. Tuvaletten sonra temizlenme, taharet. (BDAD) taatalı küü : Mezarlık, kabristan. (BDAD) taata biti: Tahtakurusu. (BDAD) tabansızlık: Korkaklık. (BDAD) takaza: Takaza, azarlama. (BDAD) takış: Erkek keçi, tekê. (BDAD) tamaa: Tamah, aç gözlülük. (BDAD) tarikatlık: Uyanıklık, kurnazlık. (BDAD) tavık götü: İnsan yüzünde oluşan pul şeklindeki ekzamalar. (BDAD) tıraşal: Korku, endişe. (BDAD) tutalak: Huy, alışkanlık, sara krizi. (BDAD) tuuyannık: Tuğyanlık, şişmanlık. (BDAD) tübür: Makat, anüs. (BDAD) uçkū: Uçkur. (RAZN) urañga: Yağma, talan. (BDAD) urañgalık: Talan yer. (BDAD) uyduranaysi : Yalan, uydurma. (BDAD) uyuntuluk: Yaramazlık. (BDAD) uyvaşıklık: Uylaşıklık, tutukluk. (BDAD) vereklik: Cömertlik. (BDAD) yalama : Dudakta kuruma, çatlama. (BDAD) yalık: Eş isteyen dişi kedi veya köpek. (BDAD) yapıntı : Yapıntı. (BDAD) 1. Bir mahale yeni gelip yapı yapan kişi, gêlmê. (BDAD) 2. Bir eve gelip yerleşen köpe k veya kedi. (BDAD) yarak: Penis, erkeklik organı. (BDAD) yêl: Bağırsaklardaki gaz. (BDAD) yüssüzlük: Yüzsüzlük, arsızlık, sıkılmazlık. (BDAD) zabınnık: Zebunluk, zayıflık, arıklık. (BDAD) zapsızlık: Denetimsizlik. (BDAD) zıbık: Göndên yapma popo kaşıma aracı. (BDAD) zıkkım: Zehir, zakkum. (BDAD) zuļumnuk: Zalimlik, kötülük. (BDAD) 5.İnsan Niteleyicileri aamak: Ahmak.(BDAD) açığ āzlı/āzdı: Çok konuşan, boşboğaz, sır veren. (DRTAS) allāsıs:Dinsiz. (DRTAS) āmak:Ahmak. (BTGA.231:Gümülcine-Üçgaziler;RAZN) amak:Ahmak. Aklını gereği gibi davranan. (BDAD) amêlsiz: Obur, yeyici. (BDAD) amsalak:Salak, akılsız. (BDAD) ara bozucu:Fitne fesat yapıp kavga üreten kişi. (BDAD) aşālık: Aşağılık. (DRTAS) aşlak:Haşlak, zayıf. (BDAD) avara: Ham, eğitilmedik adam. (BDAD) avrik:Aceleci, sabırsız. (BDAD) ayıñgacı:Göz boyayıcı. (BDAD) aylağ/aylag/aylak: Aylak. (DRTAS;RAZN) aylakçı:Avare gezen, tembel. (BKÖBTGA;DRTAS) aylaz:Haylaz, tembel. (BDAD ; RAZN;DRTAS) aynasız: Çirkin, kötü. (BDAD) aynaşık:Musallat. (DRTAS) azgın (1): Azgın. (DRTAS) azgın (2): Hortlak. (DRTAS) azıroncu: Hazırcı, hazıroncu. (BDAD) babııga:Zayıf, kuru kadın. (BDAD) bagabont:Bulg. Vagabont. Şarlatan, namussuz, üçkâğıtçı, serseri. (BDAD) balaban:İri yarı insan. (BDAD) balama:Aptal, aklı bağlanmış. (BDAD) bambalak:Fazla şişman olan kişi. (BDAD) barıcı: Bağırıcı, cazgır. (BDAD) başıbozuk: Eşkıya, Yunan iç savaşında komitacı. (BTGA.98:Gümülcine-Dündarlı) başkabak:Başıkabak, başı açık. (BDAD) bayın: Münasebetsiz, terbiyesiz, şımarık, arsız. (DRTAS) beşaaret:1. Çirkin. (BDAD) bet: Kötü. (RAZN) betē: Beter. (RAZN) bıçkın:Afacan ve duraksız. (BDAD) bıdala: Budala. (DRTAS; BDAD) biinsiz:Beyinsiz. (BDAD) bodur: Kısa. (BTGA.151:Gümülcine-Hemetli) boklukcu/boklukçu: Çöpçü. (DRTAS) boşbōs: Boşboğaz. (DRTAS) bōzlak/bōzdak: Pis boğaz. (DRTAS) büzdürük:Çekingen, ürkek. (BDAD) büzükteş:Kafadar, arkadaş. (BDAD) caayil: Cahil. (BDAD) cadaloz: Cadı karı. (BDAD) cahal/cāhil:Cahil. (DRTAS) cāil:Cahil. (BTGA.34:Gümülcine-Bayatlı;RAZN) cāyil: Cahil. (DRTAS) cāzı (1): Cadı karı. (DRTAS) cāzı (2): Yaşlı ve yaramaz karı. (DRTAS) ceil: Cahil. (BTGA.392:Gümülcine-Mehrikoz) cenabet:Cenabet, cünüp, pis. (BDAD) cız büzük: Olur olmaza ağlayan çocuk. (BDAD) cızlak:Tez ağlayan çocuk. (BDAD) cimpiri: Cimri. (DRTAS) çaapık: Çarpık, yamuk. (BDAD) çaçaron:Çok konuşan, çenesi kuvvetli kadın. (GTABKK) çakıldak:Çok konuşan. (BDAD) çakmak: Erkekler için çapkın anlamında kullanılan bir tabir. (BTGA.334:Gümülcine-Kargılı Sarıca) çalık:Hareketleri hızlı veya kararsız kişi. (BDAD) çanak aazlı:Çanak ağızlı, çok konuşan. (BDAD) çanak burun: Geniş burun. (DRTAS) çapgın: Çapkın. (DRTAS) çaşıt:Çaşıt. Laf taşıyan, ara bozan, hafiye. (BDAD) çaylak:Acemi. (BDAD) çelimsiz:Gösterişsiz, zayıf. (BDAD) çeneki: Zayıf, çelimsiz. (BTGA.151:Gümülcine-Hemetli) çerfoş: Sarhoş. (BTGA.36:Gümülcine-Balabanköy) çıfıt:Düşkün insan. Çiñgene çıfıt deyiminde geçer.(BDAD) çınar:Hırçın, asabi. (BDAD) çıplak:Çıplak, fakir, yoksul. (BDAD) çıvdırık:Çıldırmış kişi, histerik. (BDAD) çipişik: Kirpikleri dökülmüş göz, çipil. (BDAD) çolak:Ehil olmayan, beceriksiz. (BDAD) çoobacı: Zengin adam, patron. (BDAD) çotuk kafa: Boş kafa. (BDAD) çotuk: Boş kafa. (BDAD) çulsuz:Yoksul , fakir. (BDAD) dalaveracı: Sahtekar. (DRTAS) daldingil: Aptal. (DRTAS) dalele: Gezgin çingene. (DRTAS) dalkōk: Dalkavuk. (DRTAS) dayakaltı:Dayağı hak eden. (BDAD) deblek: Sünepe. (DRTAS) delbaş: Yaramaz şımarık insan. (DRTAS) delibaş: Yaramaz, şımarık insan. (DRTAS) delüşmen: Delişmen. (DRTAS) deneksiz:Bakıp da görmeyen. (BDAD) dengesi bozuk. (BDAD) devekel:(DRTAS) deyuz:Deyyus. (BDAD) dırıldak: Geveze. (DRTAS) dik:İnatçı. (BDAD) dikbaş: Dikbaşlı, inatçı, mağrur. (DRTAS) diñgil (1):İri adam. (BDAD) dingil (2):Uzun boylu, dimdik insan. (DRTAS) diñgoz:Cingöz, yaramaz adam. (BDAD) divāne: Deli, kaçık, budala. (BTGA.216:Gümülcine-Kozdere) dodoylu:Kibirli, gururlu. (BDAD) dombas:Şişman ve zengin adam. (BDAD) domus:Domuz, kötü huylu. (BTGA.395:Gümülcine-Mehrikoz) dönek:Dönek. Fikir veya kararından dönen kişi. (BDAD) dul karı: (BKÖBTGA) dürük: Dargın, suratsız. (DRTAS) düs taban: Beceriksiz. (DRTAS) düşgün: Düşkün. (DRTAS) düşkün: Fakir. (KIRN) düzgün. (BDAD) êêgelê: Hergele. (BDAD) ekti: Malı ile gururlanan ve böbürlenen yeni türemiş zengin. (BDAD ; KBÇKTA) ênceklêyici: Hamile, gebe. (BDAD) êncekli : Enikli, yavrulu. (BDAD) falfara: Farfara, boş boğaz. (BDAD) fāşe: Fahişe. (RAZJE/12) fıkaara: Fukara, yoksul. (BDAD) fıkare: Fukara, fakir. (RAZN) fışkırık:Sabırsız, tez kızıp parlayan. (BDAD) fikāre: Fukara. (DRTAS) fildirik: . Şuh bakan kız. (BDAD) fiñgiidek: Çok fingirdeyen. (BDAD) firon: Firavun. Çingene. (BDAD) gabak baş: Çıplak kafa, saçı sıfırn umara traş edilmiş kafa. (DRTAS) gacı: Çingeneceden alıntı. Manita, sevgili. (BDAD) gaçak: Kaçak. (DRTAS) gaçık: Kaçık,deli. (DRTAS) gafasıs: Kafasız. (DRTAS) gaga burunnu: Gaga burunlu. (BDAD) gagaburun: Gaga gibi burunlu. (BDAD) galın gava: Kalın kafa. (DRTAS) galpazan: Kalpazan. (DRTAS) gancık: Kancık, sözünde durmayan. (DRTAS) gavak baş: Çıplak baş. (DRTAS) gaytarıcı: Sözle karşı koyan. (DRTAS) gevşek aazlı: Ağzı sır tutmayan. (BDAD) gevşek: Gevşek, salık. (BDAD) ; mec. Tez bıkıp yorulan gayretsiz kişi. (BDAD) gicik: Uyuz. (DRTAS) godoş: Hile ile işi düzen, dünürcü. (DRTAS) gozi: Irıpçı, sahtekâr. (BDAD) görgüsüz: Görkü kurallarına uymayan kişi.(BTHM) götlek: İri ve dolgun popolu. (BDAD) gūrgaf: Kuru, kurumuş, zayıf. (DRTAS) gūrgav: Kuru, kurumuş, zayıf. (DRTAS) gücük:Yabancı kadın düşkünü erkek, hovarda. (BDAD) gürê: Yabanî, vahşîi, eğitimsiz. (BDAD) halaşa: Yaramaz insan. (BDAD) hamara: Görgüsüz, ham insan. (BDAD) hamıılı: Hamurlu.mec. Etli butlu, dolgunca kadın. (BDAD) hapal: Tembel. (DRTAS) harahoy: Çok ve bağıra bağıra konuşan. (BDAD) haşlak:1.Zayıf. (BDAD) 2. Fakir, maddi gücü olmayan. (BDAD) haşlak/haşdak/haştak: Külhanbeyi, ipsiz. (DRTAS) havara : İşsiz güçsüz adam, avare. (BDAD) hayıısız: Hayırsız. (BDAD) 1. Yararsız, erdemsiz. (BDAD) 2. Zayıf, düşkün. (BDAD) haymana: Çalışmayı sevmeyen, serseri. (BDAD) hayta: Boşta gezen, serseri. (BDAD) hınzır: Mecazi olarak katı yürekli, kötü düşünen, gaddar insanlar için kullanılan bir tabir. (BTGA.393:Gümülcine-Mehrikoz) hışır: Yaşı geçkin insan. (BDAD) hıtilici: Kurnazlık yapan. (BDAD) hıtlambaz: Ufak tefek, gelişmemiş, cılız. (BDAD) hıyanet : Haset, kıskanç, aksi. (BDAD) hont: Kaba, hantal. (BDAD) hoyrat: Kaba ve sert. (BDAD) hunam: Çirkin, bet. (BDAD) huvaada: Hovarda, çapkınlık yapan. (BDAD) huvārda: Hovarda. (DRTAS) huylu: Huylu, alışkanlığı olan. (BDAD) huysuz : Terbiyesiz kişi. (BDAD) ınzır: Hınzır,mecazi olarak katı yürekli, kötü düşünen, gaddar insanlar için kullanılan bir tabir. (BTGA.404:Gümülcine-Ortakışla) ırgat: Amele, devamlı işçi. (BTGA.245:Gümülcine-Omurluköy) ırık: Bedenen çok zayıf, cılız, arık. (BDAD) ırıpçı: Yalancı, dolançı. (BDAD) ısmık: Utangaç ve çekingen. (BDAD) ısmışık: Utangaç ve çekingen. (BDAD) iç güveysi: İç güveyi. (BKÖBTGA) içgüvē/içgüvēysi: İçgüveysi. (DRTAS) iilez: Zayıf, düşkün. (BDAD) intorosçu: Çıkarcı. (BDAD) invalit: Bulg. invalid. Sakat, özürlü. (BDAD) kabak: 1. Açık baş. (BDAD) 2. Saçsız baş. (BDAD) kaçaalı : Kaçarlı, Akraba olmayan, örtünmesi gereken kadın. (BDAD) kaçık: Aklı kaçık, deli. (BDAD) kaçkın: Bir âfetten kaçan kişi, kaçak. (BDAD) kakavan: Düşüncesiz, bilgisiz, aptal adam: (BTGA.244:Gümülcine-Omurluköy) kakavan: Ahmak ve inat insan. (BDAD) kalın kafalı: Nasihat kabul etmeyen, bilgiye açık olmayan insan. (BDAD) kaļp: Tembel. (BDAD) kalpazan: Kalpazan. Haylaz, tembel adam. (BDAD ; KIRN) kalpazan:Yalan ve hile ile iş gören kimse.(BTGA.421:Gümülcine-Karagözlü) kaltak: Kaltak. İffetsiz kadın. (BDAD) kancık : Kız. (BDAD) kaparosçu: Kaparozcu. Çek koparcı, şarlatan. (BDAD) kapçıklı: Sünnetsiz. (BDAD) kaput: Mecazi anlamda kötü, bozuk. (BTGA.382:Gümülcine-Mastanlı Mahallesi) karagösçü: Karagözcü, sihirbas. (BDAD) karı ocası: Kadın öğretmen. (BTGA.380:Gümülcine-Mastanlı Mahallesi) kaşıkçı: Kaşık yapıp satmakla geçinen Rumen çingenesi. (BDAD) kāt: Kart. (RAZN) kayarta:. Kaba fahişe, orospu. (BDAD) kazak: Kazak. İnat, fena. (BDAD) keleş: Beceriksiz, fakat kuruntulu adam. (DRTAS) kelkenes: Kerkenez. (DRTAS) kelpāze: Kepaze. (DRTAS) kepçê kulak: Yana açık duran ve kepçeyi anımsatan kulaklı kimse. (BDAD) kerata: Sevgiyle söylenen bir sitem sözü. (DTYASO) kınnapçı: Çek koparcı, dolandırıcı, sahtekâr. (BDAD) kıntık: Cimri, pinti, kıskanç. (BDAD) kıpııdak: Kıpırdak, hareketli. (BDAD) kırapantı: İriyarı, adem azmanı. (BDAD) kikiidek: Kikir kikir gülên, kikirdek. (BDAD) kitapsıs: Sahipsiz. (DRTAS) kodoş: Söz taşıyan, çaşıtlık yapan. (BDAD) kokana : Bulg. kokona. Kokona. Süsüne düşkün kadın. (BDAD) kokoroz: Çok zayıf ve yıprak. (BDAD) kokoyta: İlgisiz, umursamaz, habersiz. (BDAD) kopil: Rumn. copil. Hristiyan çocuğu. (BDAD) kopuk: Kopuk. mec. Züğürt, yoksul. (BDAD) kosa: Bulg. kosa. 1. mec. Yiğit, kabadayı. koyaklı : Hoş, güzel. (BDAD) kösemen: Biraz kısa boylu. (DRTAS) kuduumuş: Kudurmuş. (BDAD) kullanamayan, bön, budala, aptal. (RAZN) kuma: Kuma. Evli bir erkeğe gelen kadın. (BDAD) kuru: Kuru. (BDA. 172. Deliorman) mec. zayıf. (BDAD) kuruca: Zayıf, çelimsiz. (BTGA.151:Gümülcine-Hemetli) kuugaf : Kurgaf veya kurugaf. Zayıf insan. (BDAD) kuyruk : Sürekli birinin ardından giden. (BDAD) lab dudak: Kalın ve sarkık dudaklı adam. (BDAD) ļapdudak: Kalın dudaklı. (BDAD) longur: Beceriksiz iri vücutlu. (DRTAS) ļoş: Güçsüz, gevşek. (BDAD) löküş: Lök gibi oturan. (BDAD) maadallı: Mardallı, gururlu. (BDAD) maanacı: Çok kusur bulan ve kınayan. (BDAD) mañgafa: Aptal, kafasız. (BDAD) mañgal : Çingene. (BDAD) mañguş: Yalancı, sahtekâr. (BDAD) maskara:Yüz karası, rezil. (BDAD) maytapçı: Şakacı, maytapçı, dalga geçen. (BDAD) mıcırıkçı: Nifakçı, kavga kaşıyıcı, tahrikçi. (BDAD) mındar : Murdar, pis. (BDAD) mızır: Muzır. (BDAD) 1. Becerikli ve gayretli. (BDAD) 2. Zararlı, istenmeyen. (BDAD) mihor : Sarhoş, mey tutkunu, meyhor. (BDAD) montör : Bulg. montör. Montajcı, tesviyeci. (BDAD) mos: Kızgın, öfkeli, küs. (BDAD) motkur: Yüzü gülmeyen, karanlık yüzlü. (BDAD) moymulu: Konuşmaya üşenen, kaba adam. (BDAD) nadaalı : Nadarlı, güleç, şen. (BDAD) nadarsız: Gülmeyen, sert yüz, suratsız. (BDAD) nalet: Ters, nâlet. (BDAD) nekes: Pinti, cimri. (BDAD) obu(r): Obur. Doymak bilmeyen. (BDAD) oduncu : Kaba ve görgüsüz adam. (BDAD) ogacı: Fitneci, karıştırıcı. (BDAD) oraspı: Orospu. (DRTAS) orospu karı: Orospu. (SBK) orumnu: Kibirli , gururlu. (BDAD) ovārda: Hovarda. (DRTAS) oyuncu : Sahtekâr, hilekâr. (BDAD) ödêlek : Ödlek, korkak, ürkek. (BDAD) ötürüklü/ötürükgü/ötürükkü: İshali olan. (DRTAS) ötürüksüz: Ötürüksüz, ishalsiz. (BDAD) paçoz: Dağınık, bakımsız, değersiz kimse. (GTABKK) palaçor: Düzensiz, dağınık adam. (BDAD) panta: Bulg. mec. Serseri. (BDAD) papagalcı: Uydurukçu, yalancı. (BDAD) papalek: Ödlek, korkak. (BDAD) papin: Ürkek, ödlek, korkak. (BDAD) paspal: Bakımsız, üstü başı dağınık ve hırpani giyimli olan kimse. (GTABKK) patlak: İri ve açık göz. (BDAD) pêêdêsiz: Arsız, utanmaz. (BDAD) pek aazlı: Ketum, ağzı sıkı, sır saklayan. (BDAD) peruşan: Perişan, deli, meczup. (BDAD) pezevênk: Kaba Aracı veya kadın simsarı. (BDAD) pıçırık: Ufak, küçük, sıska, çelimsiz, bıcırık.(BTGA. 331:Gümülcine-Kardere) pıñgaş: Rumn. pungaç. Şarlatan, düzenbaz. (BDAD) piç: Babası belli olmayan çocuk. (BDAD; SBK) pimpirikli: Boş işlerle vakit geçiren. (BDAD) pipildek: Savsakçı, oyalanıcı. (BDAD) pipiltici: Acelesi olmayan. (BDAD) pis: Kötü. (RAZN) pişpiili: Asabı bozuk, fazla sinirli. (BDAD) popaz: Uzun sakallı erkek. (BDAD) puros: Bulg. prost. Adi, bayağı. (BDAD) pülçe burun: Eğri burunlu. (DRTAS) püsür: Tembel, haylaz. (BDAD) (BDAD) ruşvetçi: Rüşvetçi, rüşvetle iş yapan kişi. (BDAD) saalak: Sağlak, yalpak, dikkatli. (BDAD) saap: Fena, korkunç, sarp. (BDAD) saasık: Sarsık. Çok afacan, sarsıcı. (BDAD) samıt: Ar. Samut. Budala, aptal, sersem. (BDAD ; KBÇKTA) samsumaaki: Aptal, ahmak. (BDAD) savak: Dengesi bozuk adam, savak veya salak, aptal. (BDAD ; DRTAS) sedrêbeki: Saçma sapan konuşan. (BDAD) sêêsêm : Sersem, yorgun. (BDAD) semê: Seme, sersem, yorgun. (BDAD) sıçalak: Büyük tuvaletini tutamayan. (BDAD) sıınaşık: Sırnaşık, yapışkan, rahatsız edici. (BDAD) sıkı büzük: Sağlam irade ve gayret. (BDAD) sıkı: Sıkı. Cimri, pinti. (BDAD) sıratsız: İnsan inciten, asık suratlı. (BDAD) sısga: Sıska. (DRTAS) sıvaşık : Yapışkan insan. (BDAD) sidikli: Sidiğini tutamayan kişi, sidikli. (BDAD) sopaguyruk: Zampara. (DRTAS) susak: mec. Boş kafa. (BDAD) sülük : mec. Sömürücü, hortumcu. (BDAD) sümdük: Yaltaklanan, mütebasbıs. (DRTAS) sündük : Yüzsüz, istemekten sıkılmayan. (BDAD) sündük: Yaltaklanan mütebasbıs. (DRTAS) sünêpê : Uyuşuk, sümsük. (BDAD) süütük:Fakirlikten sürünen kişi, sürtük. (BDAD) süven: Sövüp sayan. (BDAD) şaalatan: Şarlatan, üçkâğıtçı. (BDAD) şapşalak: Boş ve ahmakça konuşan. (BDAD) şerêmet: Çalışkan, işgüzar. (BDAD) şerevsis: Şerefsiz. (DRTAS) şııfıntı: Şırfıntı, hafif kadın. (BDAD) şııtan: Şeytan. Kurnaz ve uyanak kişi. (BDAD) şilletan: Şarlatan. (DRTAS) şinik kafalı: Şinik gibi büyük kafa. (BDAD) şopaa(r): Çiñgene çocuğu. (BDAD) şopar: Çingene çocuğu. (DRTAS) şorolopcu/şorolopçu: Şarlatan. (DRTAS) / (BDAD ; DRTAS) taaratlı: Taharetli. (BDAD) taaratsız: Taharetsiz. (BDAD) taatasız: Aklı kıt. (BDAD) tabansız: Korkak, ürkek. (BDAD) tabiyetsiz: Kötü huylu, karaktersiz. (BDAD) takavit : Tekaüt. (BDAD), İhtiyar, yaşlı, emekliliği hazır. (BDAD) taktuk: Düşkün, rahatsız. (BDAD) tapa: Kısa boylu insan, cüce. (BDAD) tarakçı: Saldırgan, yırtıcı kişi. (BDAD) tarikat: Bulg. tarikat. Uyanık, kurnaz. (BDAD) tezekli: Gayrimüslim, taharetsiz. (BDAD) tıkız: Güçlü, dayanıklı. (RAZN) tıkız: Zengin, varlıklı insan. (BDAD) tiirakı: Tez sinirlenen, asabi. (BDAD) tilki: Kurnazlık bilen insan. (BDAD) tirit: Titrek yaşlı insan. (BDAD) titiz: Korkunç, ürkütücü. (BDAD) toksak: Tutuk, çekingen. (BDAD) tombik: Şişko, toraman, kilolu. (BDAD) tömbêl: Tembel, haylaz. (BDAD) tutak: Cimri, tutumlu. (BDAD) tutuşuk: Erkek meraklısı kız, ateşli kadın. (BDAD) tuuyan : Şişmani tuğyan. (BDAD) tüyan: Şişman. (RAZN) uluz:. Yaramaz, duraksız. (BDAD) urañgacı: Yağmacı, talancı. (BDAD) uursuz: Uğursuz, şanssız. (BDAD) uyanık: Açık, dışarıdan haberdar olan. (RAZN) uydurukcu: Uydurukçu. (DRTAS) uyuntu: Tembel ve yaramaz adam. (BDAD) uyur ümmet: İlgisiz ve bilgisiz kişi. (BDAD) uyvaşık: Hareketleri tutuk, uylaşık. (BDAD) uzun aamak : Boyu uzun, aklı kısa olan kimse. (BDAD) verek: Cömert, veren, kıskanmayan. (BDAD) yalabık gözlü: Açık göz insan. (BDAD) yalabık: Cilalı, parlak, ışıldak, pürüzsüz. yalpak : Yalpak, sevecen, konuşkan. (BDAD) yapalak: Çirkin. (BDAD) yarım: Hastalıklı veya sakat. (BDAD) yavan akıllı: Zayıf karakterli, saf anlamında kullanılan mecazi bir ifade. (BTGA. 144:Gümülcine-Yuvacılı) yavşak: Sözünü tutmayan. (BDAD) yelli: Alkollü. (BDAD) yııtık: Girişken. (BDAD) yılan: Kötü insan. (BDAD) yılık: Şaşı, çarpık, yan göz. (BDAD) yiyici: Rüşvetçi. (BDA. 278. Deliorman) yolcu: Ölmesi beklenen kişi. (BDA. 278. Deliorman) yömsüz: Obur, amelsiz. (BDAD) yüssüz: Yüzsüz, arsız, utanmaz. (BDAD) yüzlük: İki yüzlülük. (BDAD) zabın: Zebun, zayıf, arık. Aç. (BDAD ; RAZN) zakava: Dayanıksız, hafif. (BDAD) zakonsuz: Kanunsuz, yasasız. (BDAD) zakupçik: Bulg. zakupçik. Devlet adına halktan mal satın alan kişi, satın alıcı. (BDAD) zapaçit: Rumn. zăpăçit. Sersem, deli, şaşkın. (BDAD) zapsız: Zaptsız, avare, denetimsiz. (BDAD) zııdeli: Zırdeli, aşırı deli, çılgın. (BDAD) zıızıbıldak: Çırılçıplak. (BDAD) zıızıbıldak: Çırılçıplak. (BDAD) zıpçıklı : Zıpçıktı. (BDAD) Yeni türedi, fırsatçı. (BDAD) zibidi: Kıskanç, pinti. (BDAD) ziinsiz: Zihinsiz, akılsız. (BDAD) zoptirik: Roman çocuu, şopar. (BDAD) zuļum: Kötü, baskıcı. (BDAD) 6.Zarflar bıdalaca: Budalaca. (DRTAS) caayilcêsinê: Cahilcesinê. (BDAD) götçê: Götü üzerinde. (BDAD) karı başına: Kadın başına. (RAZN) kıçça: Geri doğru. (BDAD) kofti: Bulg. Kofti. argo Çok kötü, beklenmedik durum. (BDAD) kontra: Kontra, aksi. (BDAD) 1. ‘’Sên zatı bana hep kontra gideesin.’’ (BDAD) maçêndê: Sözüm ona, güya anlamlarına gelen, güvensizlik bildiren bir söz. (BDAD) paapıl: Yaşına göre oldukça iri olan. (BDAD) purosçasına: Ahmakça, aptalca. (BDAD) şappadan: Şappadak, ansızın şap diye. (BDAD) şapşal: Saçma sapan konuşan. (BDAD ; DRTAS) şaşalak: Aptalca. (DRTAS) şıppadan: Şıppadak, çabucak, hızlıdan. (BDAD) yampala: Yan gelip yatmak. (BDAD) yampiri: Denge sağlayamamak, yan yan gitmek. (BDAD) 7.Ünlemler abe: Seslenme sözü. (KIRN) ba:Seslenme ünlemi. (BDAD ; RAZN ; KIRN) bē:Seslenme sözü. (KIRN;BDAD) be:Seslenme ünlemi. (RAZN ; KIRN) bêy:Bre. Şaşkınlık bildiren ünlem. (BDAD) beya: Seslenme sözü. (RAZN ; KIRN) çuş:Eşeğe sesleniş sözü, çüş. (BDAD) çüş: Atı, eşeği, katırı durdurmak için kullanılır. (DRTAS) dii:‘’Deh’’ yerine hayvanlara söylenen söz. (BDAD) ey: Ha işte orda. (BDAD) hoov: Koşulu hayvanların durmaları istenince ‘’hoov’’ diye seslenilir, dizginnêr çekilir. (BDAD) hordey : Hordey. (seslenme edatı) (KIRN) hös: Çift sürerken geri ‘’dön’’ anlamında öküzlere hitaben kullanılan bir ünlem, höst. (BDAD) huu: Kadınlara sesleniş sözü. (BDAD) ıh: Hastaların inilti ünlemi. (BDAD) ıhı: Evet anlamına gelen bir ünlem. (BDAD) ihhii: Korku ve endişe bildiren ünlem. (BDAD) ak ļak: Boş konuşma. (BDAD) ma: ünl. Kadınların birbirilerine seslenirken ‘’be’’ anlamına kullandıkları bir ünlem. Uzun şekli ‘’marı’’. (BDAD) maç: Mandalara sesleniş ünlemi. (BDAD) marä: Mari. (KBÇKTA) marê: Erkeklerin kadınlar için kullandığı ünlem. (BDAD) mare: Erkeklerin kadınlar için kullandığı ünlem. (RAZN) marey: Marı hey. Erkeklerin kadınlara sesleniş sözü. (BDAD) marı: Kadınlar arasında seslenme sözü. (BDAD ; RAZN ; SBK) mari: Genelde kadınlara seslenirken kullanılan bir hitap kelimesi.(BTGA.383:Gümülcine-Mastanlı Mahallesi, BKÖBTGA) mıkakana: Ses çıkarma, konuşma, sus anlamında bir ünlem. (BDAD) na na: Köpek çağırma ünlemi. (DS:Konyar, Katransa, Kayalar, Selanik) na: İşte anlamında kullanılan bir gösterme edatı, nah. (BTGA.64:Gümülcine-Bekirli) na: Al, buyur. Genelde köpeklere bir şey verirken kullanılır. (BDAD) na: Nah sana, al sana. (BDAD) nacik: Çocukların bir birilerini kıskandırmak ya da imrendirmek için kullandıkları ve ‘bak bende ne var’ anlamına gelen bir söz. (BDAD) nah: Nah sana, al sana. (BKÖBTGA) uhaa: Hayret bildiren ünlem. (BDAD) 8.İkilemeler bog boklavat: Gerekli gereksiz şeyler, çöpler. (BDAD) bok püsür:İşe yaramaz şeyler, abur cubur. (BDAD) çì çıplak: Çırıl çıplak. (RAZN) domuzun domuzu:Kötü huylu insanlar için kullanılan bir tabir. (BTGA.245:Gümülcine-Omurluköy) fildir fildir: Fıldır fıldır, hareketli. (BDAD) gıcır gıcır: Çok şık giyinme. (BDAD) lön lön: Boş boş. (BDAD) yalap yalap etmêk: Par par parlamak. (BDAD) Sonuç Bulgaristan ve Yunanistan Türk Ağızlarında bulunan argo yapılar üzerinde yoğunlaştığımız çalışmamız sonucunda, bölgedeki argo kullanımlar 8 alt başlık altına toplanmıştır. Bunlar; argo yapıdaki cümleler, deyimler, fiiller, isimler, insan niteleyicileri, zarflar, ünlemler ve ikilemelerdir. Bilhassa bölgede kullanılan isim, fiil ve insan niteleyicilerinin argo kullanımlarındaki yoğunluk dikkati çeken bir durum arz etmektedir. Türkçenin söz varlığı bakımından zengin kullanımını göz önüne seren bu kullanımlar, Bulgaristan ve Yunanistan Türk Ağızları özelinde genel olarak Türk Ağızları hakkında fikir vermesi sebebiyle önemlidir. Bu nedenle çalışmamızın Türk kültür dünyasına önemli bir kazanım olduğu kanaatini taşımaktayız. Kaynakça ve Eser Kısaltmaları Aksan, Doğan (1998), Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, Tdk Yayınları Ankara. Aktaş, Gönül Hüseyin, Gümülcine Türk Ağzındaki Batı Kaynaklı Kelimeler. (Sözlük), (GTABKK) Aktunç, Hulki (2002), Büyük Argo Sözlüğü, Yky, İstanbul. Asiltürk, Bâki (2002), “Modern Türk Şiirinde Argo-İki Örnek. Metin Eloğlu-Salâh Birsel”, Türk Kültüründe Argo, Türkistan ve Azerbaycan Araştırma Merkezi Yayını (SOTA), Hollanda, S. 183. Cebeci, İsa; Örneklerle Deliorman Türk Ağzı Sözlüğü, (BDAD) Dallı, Hüseyin; Kuzeydoğu Bulgaristan Türk Ağızları Üzerine Araştırmalar, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1991. (KBTAHD) Derleme Sözlüğü 1-12 (1993), Türk Dil Kurumu Yayınları, Sayı:211, Ankara. (DS) Devellioğlu, Ferit (1990), Türk Argosu İnceleme- Sözlük, Aydın Kitabevi,Ankara. Doğan, İsmail; Benli, Derya Yeşim, Bulat Köyü Örneğinde Batı Trakya Gümülcine Ağzı, Gece Kitaplığı, 2104. (BKÖBTGA) Eckman, Janos, “Razgrad Türk Ağzı”, Eren, H., Kun, T., Halası, Türk Dili Ve Tarihi Hakkında Araştırmalar I, Türk Tarih Kurumu Yayınlarından VII. Seri-No. 20, Ankara, 1950, s.1-25. (RAZJE) Ergin, Muharrem, Türk Dil Bilgisi, Bayrak Yay., İstanbul, 2004. Guıraud, Pierre (1956), L’argot, Paris. Presses Universitaires De France, Boulevard Saint-Germain. Gürcihan, Güneş, ‘’Kuzeydoğu Bulgaristanda Çerkovna Köyü Ve Çevresi Türk Ağızları’’ ( İnceleme-Metinler-Sözlük), İnönü Üniversitesi, Sos. Bil. Enst., Türk Dili Ve Edebiyatı ABD, Yüksek Lisans Tezi, Malatya, 2009. (KBÇKTA) Kadır Oglarıntan, Fatme, Batı Trakya Ağzından Gelenek ve Görenekler, Trakya Üniversitesi, Edeb. Fakültesi, Türk Dili ve Edeb. Böl., Bitirme Ödevi, Edirne, 2016. (BTFK) Karaağaç, Günay, Türkçenin Söz Dizimi, Kesit Yayınları, İstanbul, 2011. Karaşinik, Bahtışen; Silistre İli ve Yöresi Ağızları, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk Dili Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 2011. (SBK) Korkmaz, Zeynep, Gramer Terimleri Sözlüğü, TDK, Ankara, 2010. König, Güray Çağlar (1991), Toplumdilbilim Açısından ‘Dil’ Ve ‘Dil Türleri’ Kavramları Üzerine, Dilbilim Araştırmaları, Hitit Yayınevi, İstanbul, S.61-70. Mangır, Mediha (2009), Osman Cemal Kaygılı’nın Eserlerindeki Sözvarlığı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Dn: Prof. Dr. Mustafa Özbalcı, Samsun. Metin Murtaza, Durgyul; Razgrad İli Kubrat İlçesi Alevi-Bektaşi Köyleri Ağzı (İnceleme, Metinler, Sözlük), Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk Dili Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2016. (RAZN) Molla Achmet, Chalil, Batı Trakya Ağzıyla Gelenek ve Göreneklerin Anlatılması, Trakya Üniversitesi, Edeb. Fakültesi, Türk Dili ve Edeb. Böl., Bitirme Ödevi, Edirne, 2016. (BTHM) Olcay, Selâhattin; Doğu Trakya Yerli Ağızı. İnceleme- Derleme- Dizin, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1995. (DTYASO) Özden, Muharrem, Batı-Trakya Gümülcine Ağız İncelemesi (Ses ve Şekil Bilgisi- Metinler- Söz Varlığı), Trakya Üniversitesi Yayınları, Yayın No:180, Kasım 2016. (BTGA) Salimehmed, Naylen; Kırcaali İli ve Çevresi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk Dili Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2006. (KIRN) Yelten, Muhammet; Açıkgöz, Halil, Kelime Grupları, Doğu Kütüphanesi, İstanbul, 2008. Mollava, Mefküre Rıza; Doğu Rodop Türk Ağızları Sözlüğü, (DRTAS) Kaynak: bys.trakya.edu.tr/file/download/52391542/ ADO_YORUM: Bu sözcüklerden bir bir birçoğu yöremde de halen kullanılıyor.. Allah allah
[Edited at 2018-06-05 01:30 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER Asimilasyon nedir | Jul 25, 2018 |
--Bu bir şiir değildir-- Asimilasyonun bin çeşidi var En kötüsü de bizim gibi olmalısın baskısıdır herhal. Bizim gibi olmalısın, bizim gibi, bizler gibi Nasıl yani? Millet parfüm kullanıyor, sen neye kullanmıyonğ? Millet evleniyor, evlen. İnsanlar bir yerlere giriyor çalışmak için; sen de öyle yap Bak, herkes araba sahibi oluyor, sen de ol. Çok aykırı şeyler yazıyorsun, yazma. ... See more --Bu bir şiir değildir-- Asimilasyonun bin çeşidi var En kötüsü de bizim gibi olmalısın baskısıdır herhal. Bizim gibi olmalısın, bizim gibi, bizler gibi Nasıl yani? Millet parfüm kullanıyor, sen neye kullanmıyonğ? Millet evleniyor, evlen. İnsanlar bir yerlere giriyor çalışmak için; sen de öyle yap Bak, herkes araba sahibi oluyor, sen de ol. Çok aykırı şeyler yazıyorsun, yazma. Başka? Daha başka?? - Görgü kurallları var, uyman lazım. - Uyayım da neymiş bunlar bana bir açıkla hele... Herkesin görgüsü kendine yani. Çatal sol elde, bıçak sağ elde ya da tam tersi olmalı. Yahu arkadaşım ben o güzel yemeğe kalabalıkta ellerimle dalsam olmaz mı. İyisin hoşşun ama çok söğüyorsun dedi geçen amcanın biri bana Söğüyorsam söğüyorum Sövmeyi öğrettilerdi bize torosların dağ köylerinde küçükken, ondandır Sana da öğretmişlerdir de. Asimilasyon (asimile?) olmuşsundur, asimilasyonlaştırmaya uğratılmışsındır. Bisikletle uzak bir köye gitmiştim, ergenin biri sövmeli-saymalı karşıladı beni - "Bilmem neresine goduğum hoş geldin" dedi. - "Hoş bulduk y.r.k kafalı hinçurya askeri" diyerek karşılık verdim. Muhabbet ilerledi, yol sormaylan başladık, tarım sorunlarına bağladık... vedalaştık. Öyle çok insan var ki 1 saat birbirlerinin orasına burasına koyarak lafın belini kırıp muhabbeti koyulaştıran... Dilde yöresel ağızları öldürme kararlılığı da bir asimilasyondur (tüm dünyada). Mala edukasyon yani kötü eğitim, kötü, verilen eğitimler de kötü, hem okullarda, hem toplumda... Adamın biri türkçemi test etmek için telefon açıyor bir yerden, prozdan mı ne bulmuş telefonumu yıllar önce.. Beklentisi "İstanbulca" konuşmam, ona göre notumu verecek. En rahat ağızla konuştum. Hayal gırıklığına uğramıştır kesin... Burdaki çocuklara yıllardır "abla" dedirtmeye çalışıyor eğitim sistemimiz. Abla ne lennn?? Çarşıda pazarda, apartmanda "aba" diycen; kısa, öz, samimi. Hep "ağa" derdik, şimdi; ağbi bile değil abi, abi abi. Ağabey'in kısaltılmışı ağa idi ve öyle kalmalıydı. Kalamadı. Adam "ağa" deyince filimlerde gördüğü "köy ağası" aklına geliyor... Mala edukasyon, kötü eğitim. Modern büyük devletlerin vaktinde dayattıkları tek dillilik de bir asimilasyondu. Bırak adam konuşsun len, bişey olmaz. Yukilce, Bahatastraca, Dimeltap-givrence konuşsun, belki beni de merak sarar birkaç kelime öğrenirim ne olacak. (Aslında çoğunlukça bilinmeyen bir dilin kalabalıkta konuşulmasına kıl olunmasının en baş nedeni "acaba bana söğüyorlar mıkı endişesidir))) Söğsün varsın, ne olacak daaa. Hani ünlü bir siyasetçi kalıplaştırdığı "böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar" diyerekten sözde sert çıkıyor, posta koyduğunu sanıyor ya birilerine. O mesaçlar yerine ulaşmıyor gardaşım. Gendisini buralara geldiğinde dinlemiştim bi yol ana mesacı şuydu "İyi vergiciyim, hesap uzmanıyım, vergi nasıl alınır bilirim arkadaşlar..." filan feşmakan. Beyefendi kırsal kökenli benim gibi ama Türkçesi çoook yapay kaçıyor halka seslenirkene. Bak M.İ. ne güzel gonuşuyordu CB şeçim kampanyalarında...Halkın türkçesini, sövmesini-saymasını kimse küçümsemesin. Küçümseyen kaybeder, romanı-şiiri okunmaz, siyasetçiyse sandığına oy bile atılmaz. Bu dediklerimi unutmanğ emi politikacı dostlarım. Neyse... Almanlık, Japonluk, Türklük, Tiyepsonhiger'lik, Bastipstaramnı'lık Alman olmak: Anladıkları şu; biyo-almanlar gibi merhabalaşsın, halo, guten tag desin, anadilini unutsun, davranışları, rüyaları, sevişmeleri, s.k.şmeleri, mimikleri... hep alaman'ca olsun. Başka başka ana-babasının memleketi Zonguldağa hiç gitmesin.... Yahu arkadaşım Türkler o kadar kolay asimile olsaydı ohooo. Olanlar da var. Bişey de demedik. Afyonlu Mehmet her akşam ecnebi arkadaşları ile domuz mangalındaydı Almanya günlerimin bir kısmında. Türk komşuları gendisiyle selamı sabahı mı kestiler, yoo. Mehmet Aurelio Brezilya asıllı bir Türkiye vatandaşıydı, milli maçlarda da oynadı bizde. Hiç merak etmedim bu adam maçlardan önce istiklal marşını söyler mi söylemez mi seremonide diye. Adam Brezilya cumh. Coelho ile foturaf çektirse ne olur, Putinle buz hokeyi oynasa ne olur? Alanya'da Alman gettosu var, Balear adalarında alman gettoları var. Bişey diyor muyuz biz, sizler gibi uyum da uyum diyerek esas arzunuz olan ASİMİLASYONU mu isteyelim. Teresler, Mesut Özil'in Almanya milli marşını söylememesine bile kıl olmuşlar... İnsan yakın tarihinden ders alabilmeli, okuyun bakalım 1933-45 Almanya tarihini bir... (Tabi bu hastalıklı düşüncenin bir de dış görünüm boyutu var onu unutmuşum. Mümkünse kuzey avrupa görünümlü, cermen boylu, 48 ayakkabı numaralı, tercihen mavinin tonları göz bebeklerine sahip olsun... belkim lütfedip alaman sayabilirler o zaman o tipler... Almanların % 20 küsürünün bayağı yüksek derecede ırkçısal görüşleri olduğu söyleniyor alaman forumlarında. Bir yüzde vermem zor. Hee bir de isim boyutu var: Mümkünse German adları koyulsun. Kulakları çınlasın "Kent" adlı bir arkadaşım vardı İzmirli, ailesi, ayrımcılık görmesin diye isim planlaması yapmışmış Almanya'da. Orkan var "kasırga" anlamında...) Bizim Aurelio'ya "Mehmet" adını vermemiz de bir Türk salaklığı işte. Türk olmak: İmparatorluk geçmişi olan bir ülkeyiz. Zor durumda kalan birçok insan ana karaya göçtü geldi eski zamanlarda. Ayrıca biyo-türkler sadece anadoluda yaşamıyor ki. Hem biyo-türk olmasa ne olur kardeşim. Hatta Türkiye'de yaşayıp türklüğü külliyen reddetse ne olur. İnsan olsun yeter, insan. Sonuçta insan kendini ne hissediyorsa odur. Asimilasyonun bin çeşidi var. Asimilayon kötüdür. Asimile etmek kötüdür, asimile olmak kötüdür. Belki iyidir, bana göre kötüdür. Kimse kimseyi; davranış, büyük parçaya uymaya zorrlama, giyim-kuşamını dayatma, çoğunluk gibi kazanma-çalışma-harcama-yaşama asimilasyonuna uğratmasın. İnsanlar birbirlerine saygı duysalar, anadillerini unutmasalar-unutturmasalar... Yöresinde konuştuğu türkçesini, japonyacasını, alamanyacasını da gonuşsa iyi olma mı?? Çokkültürlülük eyi bişey. Misal: birbirinden lezzetli yemekler yiyonğ daha ne olsun. Herkes yalnızca hamburger, konburger, sinopburger yese ne kadar da kötü olurdu... _______________ _____________________ ____ TDK: asimilasyon Fr. assimilation a. (l ince okunur) biy. 1. Özümleme. 2. db. Benzeşme. 3. top. b. Farklı kökenden gelen azınlıkları veya etnik grupları, bunların kültür birikimlerini, kimliklerini baskın doku ve yapı içinde eriterek yok etme sürecinin sonu. Güncel Türkçe Sözlük asimilasyon İng.assimilation Alm.assimilation Fr.Assimilation bk. Dönüşüm Uluslararası İlişkiler Terimleri Kılavuzu asimilasyon İng. assimilation Özümleme. BSTS / Su Ürünleri Terimleri Sözlüğü asimilasyon bk. benzeşme BSTS / Türk Dünyası Gramer Terimleri Kılavuzu 1997 asimilasyon İng. assimilation Emilim. BSTS / Veteriner Hekimliği Terimleri Sözlüğü asimilasyon bk. özümleme. BSTS / Yerbilim Terimleri Sözlüğü 1971
[Edited at 2018-07-26 01:17 GMT] ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER KIBRIS TÜRKÇESİ - 2 | Sep 22, 2018 |
| |
|
|
Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER ENGÜÇ _engüç - en güç -> zorunlu ve mecburen"e karşı | Oct 6, 2018 |
Anamdan duyardım: "engüç gidilecek", "ne yapacanğ oğlum engüç yapılacak bu iş"... ve daha fazlasını... mecburi -mecburen - mecbur sevmeyenlere ölçünlü türkçeye hoppadak "zorunlu" yerleşmesine ısınamayanlara::: işte seçenek: ENGÜÇ EN GÜÇ, engüç.... ister kullanın, ister bilginiz olsun...
[Edited at 2018-10-06 06:00 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 07:14 Member (2007) German to Turkish + ... TOPIC STARTER
--Alıntı-- Ömer Seyfettin ve Edebi Kişiliği //Ömer Seyfettin/// Türk hikayeciliği denildiğinde akla gelen ilk isim her zaman Ömer Seyfettin olmaktadır. Ömer Seyfettin ismini yediden yetmişe herkesin duyduğu söylenebilir. Fakat “Ömer Seyfettin kimdir?” denildiği zaman yazarımız hakkında maalesef tam olarak bilgi sahibi olmadığımız ortaya çıkıyor. Ömer Seyfettin’in öykücülüğünün yanı sıra fikir adamlığı da son derece önemlidir. Ömer Seyfettin, Milli Edebiyatın başlamasında, Türkçenin sadeleşmesi konusunda büyük rol oynamış bir fikir adamıdır. Yazarın 1912 yılında Genç Kalemler dergisinde yayımlamış olduğu “Yeni Lisan” makalesinde Türkçenin diğer dillerin etkisinden kurtulması noktasında ilk büyük adım da atılmış olur. Ömer Seyfettin 1884 yılında Balıkesir’in Gönen ilçesinde doğmuş yazar, asker ve öğretmendir. Öğrenim hayatına askeri lisede devam eden yazar, Balkan Savaşında da bulunmuş ve bir süre esir hayatı yaşamıştır. Hikayelerini kendi yaşamından hareketle yazan Ömer Seyfettin, savaş sırasında Balkanlarda tanık olduğu olayları da hikayeleştirmiştir. Askerlik yaşamını sonlandıran yazar geri kalan hayatını edebiyatı adamış ve kısa süren yaşamında çok sayıda hikaye ile makale yazmıştır. Ömer Seyfettin’in Ölümü Ömer Seyfettin, 1920 yılında İstanbul’da rahatsızlanır ve hastaneye yatar. Ömer Seyfettin’in şeker hastası olduğunu anlamayan doktorlar, halsizliğini engellemek adına ona bol bol portakal yemesini tavsiye ederler, Hastalığı iyice artan Ömer Seyfettin yaşama gözlerini kapar. Ömer Seyfettin’in sahipsiz olduğunu düşünen hastane onu Tıp Fakültesinde kadavra olarak kullanır. Ömer Seyfettin’in cesedi üzerinde inceleme yapan öğrencilerin fotoğrafları dergide yayımlanınca arkadaşları durumu anlar ve Ömer Seyfettin’in cenazesini hastaneden alırlar. Ömer Seyfettin’in bu hazin ölümü ve hikayesi insanı duygulandıracak cinstendir. Ömer Seyfettin’in Eserleri Hikâye: İlk Düşen Ak, Harem, Yüzakı, Kurumuş Ağaçlar, Pembe İncili Kaftan, Aşk Dalgası, Falaka, Yüksek Ökçeler, Bomba, Beyaz Lale, Kızıl Elma, Gizli Mabet, Bahar ve Kelebekler, Yalnız Efe, Kaşağı… Roman: Efruz Bey, Yalnız Efe, Ashab-ı Kehfimiz Şiir: Şiirler (Doğduğum Yer) Oyun: Mahçupluk İmtihanı Ömer Seyfettin’in Yeni Lisan Makalesi Türk edebiyatına tam olarak hikayecilik kavramı, Ömer Seyfettin ile giriyor. Bu nedenle Türk Edebiyatında Hikaye’nin kurucusu olarak, Ömer Seyfettin kabul edilir. Hatta mart ayının ilk haftası, edebiyatçılar için, Ömer Seyfettin Haftası’dır. Ömer Seyfettin hayattayken hiçbir kitabı basılmamıştır ve o basılan kitaplarını hiçbir zaman görmemiştir. Öldükten sonra arkadaşları ve çevresi tarafından yazdığı hikayeler toplanmış ve kitap haline getirilmiştir. Türkiye’de 4 ayrı yayınevi, Ömer Seyfettin’in tüm hikayelerini bir kitap olarak bir araya getirmiş ve basmıştır. Bunun dışında 15 yayınevi, onun eserlerini bir şekilde basıp dağıtmaya devam etmektedir. Ömer Seyfettin’in toplamda 136 hikayesi bulunmaktadır. Son yıllarda Dergah Yayınevi, Ömer Seyfettin’in bütün eserlerini derli toplu bir şekilde basmasıyla bilinir. Hiçbir tanıtım yapılmamasına ve hiçbir reklam çalışması yapılmamasına rağmen, Ömer Seyfettin’in öyküleri, bugün bile çok sayıda satılmaktadır. Ömer Seyfettin, hikayelerinin yanında ayrıca makale yazarlığı da yapmıştır. Ömer Seyfettin’in yazdığı makalelerin en önemlisi de Yeni Lisan adlı makaledir. 1911 yılında Selanik’te Genç Kalemler Dergisi çıkarılmaya başlanmıştır. Bu dergide Ömer Seyfettin, Yeni Lisan adlı bir makale yayımlamıştır. Bu makalede özetle Ömer Seyfettin, yeni bir dil ve yeni bir edebiyat istediğini belirtmiştir. Yeni Lisan makalesinde, birçok kelimenin tekrar edildiğini görüyoruz. Örneğin; “genç” kelimesi 13 ayrı yerde geçmektedir. “Yeni” kelimesi ise 5 ayrı yerde geçiyor ve bunların yanı sıra, “uyanmak” kelimesi 5 farklı yerde geçmektedir. Bu kelimelerin bu kadar sık kullanılması aslında Ömer Seyfettin’in bu makalesinde, ne anlatmak istediğini adeta özetliyor. Ömer Seyfettin bazı konularda özellikle gençlerin uyanmasını istiyor. Makalede öz olarak şunları ifade etmek istiyor. Artık dünya yeni bir döneme girmiştir. Bu yeni dönemde ülkelerin çocukları zenginlikleri kendileri kullanmaktadır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu durumun aynı olmasını, Ömer Seyfettin şiddetli bir şekilde savunuyor. Ömer Seyfettin’in bu makalesinde, milli duyguları görmek mümkündür. Gençler, bu fikirlere de son derece açıktır, bu nedenle gençlerin uyanması ve bu durumu fark etmesini istiyor Ömer Seyfettin. Kaynak: https://www.edebiyatciyim.com/omer-seyfettin-ve-edebi-kisiligi/ ▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄ --Alıntı-- Ömer Seyfettin'in Hikâyeciliği Ömer Seyfettin hikayeci olmadan önce bir şairdi. Şiirleri dergi sayfalarında kaldığı, bir araya toplanmadığı için sayılarını ve özelliklerini pek bilmiyor. O yüzden de şiirlerinden hemen hiç söz edilmez. Şiiri bırakarak, hikayede karar kılması, yeteneklerini tanıma bakımından kendisi için, sonuçları yönünden de edebiyatımız için bir kazanç olmuştur. Gerçekten hikayeciliğimizin, günümüzdeki aşamaya ulaşmasında Ömer Seyfettin'in payı ve hizmeti inkâr edilemez. Ömer Seyfettin basamağı olmadan, Edebiyat-ı Cedide hikayeciliğinden Cumhuriyet dönemi Türk hikayeciliğine geçiş ya da atlama, asla düşünülemez. Ömer Seyfettin hikayeciliğimizin gelişme tarihinde başlı başına bir evre, bir dönemdir. O, ilkin Osmanlıcılık hikaye yazılabileceği gerçeğini ortaya koydu. Sözcüklerde unutulmuş Arapça ve Farsça sözcüklere başvurmadan, üslup oyunlarına yer vermeden, dili Türkçe, konuları ve kişileri yerli hikayeyi o getirdi. Hikayelerinin ne dili, ne anlatışı, ne konuları ne de kişileri yadırganıyordu. Üstelik ilgiyi sonuna değin ayakta tutma ustalığı da vardı. Ömer Seyfettin hikaye türünün ustası sayılır. Edebiyat tarihine de bu sıfatla geçmiştir. Samipaşazade'nin ve Halid Ziya'nın denemelerinden sonra kendisi sırf hikaye veren ilk sanatçı Ömer Seyfettin'dir. Onun eserleri Fransız üstadı Maupassant tarzında kuvvetli bir olay üstüne ve küçük bir roman gibi kurulmuş hikayelerdir. Hikaye türünü tezli olarak ve toplumu yükseltmek amacıyla ilk kullanan yazarımız Ömer Seyfettin'tir. Okul kitaplıklarında baş yeri tutan ve çok okunan Ömer Seyfettin, özlediği milli amaca ulaşmış yazarlardandır. Hikayeleri kaynaklarına göre birkaç bölümde toplanabilir: Kendi Hayatı ile ilgili olanlar. Çağının sosyal ve siyasal düzenine değinenler. (Bir ittihatçının Hatıra Defterinden, Boykotaj Düşmanı, Mehdi, Piç.) Halk Kaynağından ve halk edebiyatından alınanlar. (Yalnız Efe, Kurumuş Ağaçlar, Yüz, Çakmak, Düşünce Zamanı, Külah, Deve, Bir Hayır.) Yanlış inançlara dokunanlar (Perili Köşk, Sanduka, Kurbağa Duası, Nasıl Kurtarmış?, Eleğimsağma.) Yurt Sevgisi, Türkçülük ve milliyetçilik Ülküsü aşılayanlar (Primo Türk Çocuğu: Nasıl Doğdu, Primo Türk Çocuğu: Nasıl Öldü?, Fon Sadriştayn'ın Karısı, Fon Sadriştay'nın oğlu, Forsa, Müjde, Hürriyet Bayrakları.) Tarihe Dayananlar, (Pamuk İpliği, Devletin Menfaaiti Uğruna, Çakmak, Düşünme Zamanı, Yüz Akı) Daha önceki devir hikaye ve romanlarında pek rastlanmayan; İstanbul'u değil, memleketin her tarafını konu alan hikayeler yazması, toplumun belli zümrelerini değil hemen her kesimi hikayelerine yansıtması onu farklı kılar. Ömer Seyfettin görüşleri doğrultusunda yazmaya çalışmış, süssüz, yalın açık bir anlatım ile geniş kitlelere sesini duyurmuştur; ancak bazen bu tutumundan dolayı kuruluğa düştüğü görülür. Onun "edebiyatsız edebiyat" görüşü, sairanelikten kaçma kaygısı bir yerde Edebiyat-ı Cedide'ye karşı tavır alışından ötürüdür. Servet-i Fünuncuların tasvire ve ruh çözümlemelerine ağırlık vermelerine karşılık Ömer Seyfettin olayı öne çıkaran bir tutumu benimsemiştir. Edebiyatta söylenişten çok söylenen düşünceye önem verir. Bu tanzimatçılardan beri gelen "edebiyat yolu ile toplumu düzeltme, aydınlatma" tavrının tipik göstergesidir. Bu tutum "tezli sanat" yapmayı getirmiş, dolayısıyla çağının toplum ve siyaset hadiseleri eserlerine girmiştir. Ömer Seyfettin dilde sadelik ve anlaşılırlıktan yana olmuştur. Türkçe'nin kurallarına göre davranılmasını, dilin Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırılmasını savunmuştur. Halkın anlayacağı bir dille yazmayı, halka gitmenin ilk koşulu olarak benimsemiştir. Yapıtlarıyla bu yönelişin Türk edebiyatındaki ilk örneklerini vermiş. Milli Edebiyat akımının oluşturulmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Kişiler bakımından Ömer Seyfettin'in hikayeleri zayıf görülmüştür. Bu hüküm, daha çok fikirleri savunmak veya yermek için yazılmış hikaye kahramanları bakımından doğru sayılabilir. Çevre bakımından Ömer Seyfettin İstanbul sınırları dışına çıkan ilk hikayecilerimizdendir. Konularının çoğu, Rumeli ve Anadolu'da geçer. Ne var ki, bu hikayelerinde çevre tasvirlerine, kişi ve eşya tahlillerine pek az yer verilir. Bu hal biraz da Servet-i Fünunun tasvirci ve tahlilci tutumuna karşı bir tepki sayılmalıdır. Zaman bakımından Ömer Seyfettin Edebiyatsız Edebiyat Peşindedir. Ömer Seyfettin'in hikayeleri klasik hikaye tipine örnek sayılabilir. Hepsinde de, belli ve değişmez planın uygulandığını görürüz: Serim, düğüm, çözüm. Olaylar, bu basamaklardan geçerek birbirini izler. Mantıki bir düzen vardır. Hikayelerinde çözümleme değil, olay önemlidir. Küçük bir olay hikaye demektir. Onca ikili konuşma Ömer Seyfettin hikayelerinin başlıca özelliklerindendir. Ömer Seyfettin hikayelerinde çoğunlukla batılı bir mizahın yanında sert bir hava görülür. Kaynak: https://www.turkedebiyati.org/kitap_ozetleri/omer-seyfettin-hikayeciligi.html ▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄ --Alıntı-- Ömer Seyfettin (d.28 Şubat 1884, Gönen - 6 Mart 1920, İstanbul) Ömer Seyfettin28 Şubat 1884'te Gönen'de doğdu. 6 Mart 1920'de İstanbul'da henüz 36 yaşındayken yaşamını yitirdi. Çağdaş Türk öykücülüğünün ile "Milli Edebiyat Akımı"nın kurucularından. Kafkas göçmenlerinden Yüzbaşı Ömer Şevki Bey'in oğlu. Öğrenimine Gönen'de başladı. Babasının görevi nedeniyle sürekli yer değiştirmemeleri için annesiyle bilikte İstanbul'a gönderildi. 1892'de Aksaray'daki Mekteb-i Osmaniye'ye yazdırıldı. 1896'da Eyüp'teki Baytar Rüşdiyesi'ni bitirdi. Edirne Askeri İdadisi'nden sonra 1903'te İstanbul'da Mekteb-i Harbiye'den mezun oldu. Mülazim (teğmen) rütbesiyle orduya katıldı. İzmir Zabitan ve Efrat Mektebi'nde bir süre öğretmenlik yaptı. 1908'de merkezi Selanik'te olan 3'üncü Ordu'da görevlendirildi. 1911'da ordudan ayrıldı. Ama Balkan Savaşı çıkınca tekrar askere alındı. Sırp ve Yunan cephelerinde savaştı. Yanya Kalesi'nin savunması sırasında Yunanlılara esir düştü. Bir yıl süren tutsaklıktan sonra İstanbul'a döndü. Kısa bir süre "Türk Sözü" dergisinin başyazarlığını yaptı. 1914'te Kabataş Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Ölümüne dek bu görevi sürdürdü. Yazmaya Edirne'deki öğrenciliği sırasında başladı. İlk şiiri "Hiss-i Müncemid" "Ömer" imzasıyla 1900'de "Mecmua-i Edebiye"de yayınlandı. İlk öyküsü "İhtiyarın Tenezzühü" 1902'de Sabah gazetesinde yer aldı. İzmir ve Makedonya'da görevliyken yazdığı şiir, öykü ve makaleler çeşitli dergilerde çıktı. Askerliğe ara verdiği dönemde ise yazıları "Rumeli" gazetesi ve çeşitli dergilerde yayınlandı. Selanik'te yayınlanan "Genç Kalemler" dergisindeki yazılarıyla ünlendi. Derginin ikinci dizisinin ilk sayısında Nisan 1911'de yayınlanan "Yeni Lisan" başlıklı yazısı "Milli Edebiyat" akımının başlangıç bildirgesidir. Yazılarında, yalın, halkın konuştuğu ve anladığı bir dil kullanmak gerektiğini savundu. Türkçe'nin kendi kurallarına uygun yazılmasını, Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırılmasını istedi. Milli Edebiyat akımının öncülüğünü Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem'le birlikte sürdürdü. 1'inci Dünya Savaşı yıllarında "Yeni Mecmua"da yayınlanan öyküleriyle ününü iyice yaygınlaştırdı. Öykülerini kişisel deneyimlerine, tarihsel olaylara ve halk geleneklerine dayandırdı. Günlük konuşma dilini kullanması, öykülerine canlı ve etkileyici bir özellik verdi. Çok değişik konular işledi. Bunları anlatırken yergiye, polemiğe, komik durumlara ve toplumsal yorumlara da yer verdi. Ömer Seyfettin, olay ya da Maupassant tarzı öykücülüğün kurucu ismidir. Öykülerinde büyük oranda realizm etkisinde olduğu görülmektedir. Öykülerindeki kahramanlar için çok yönlü ve derin bir psikolojik çözümleme yapmamıştır. Öykülerinde anlatımı daha etkili kılmak için efsanelerden, atasözlerinden, deyimlerden ve halk hikayelerinden sık sık faydalanır. Öyküleri genellikle sürpriz bir sonla bitmektedir. Ölümünden sonra 1926'da öykülerini önce Ali Canip Yöntem derledi. Ardından Ahmet Halit Kitabevi 1936'da bir derleme yaptı. 1950'den sonra Şerif Hulusi, öykülerini yeniden gözden geçirip 10 cilt halinde yayınladı. Rafet Zaimler Yayınevi 1962'de 30 öykü daha ekleyerek 11 ciltlik bir külliyat halinde yayınladı. Son olarak Bilgi Yayınevi, "Bütün Eserleri" adıyla tüm öykülerini 16 kitapta topladı. Kahramanlar, Bomba, Yüksek Ökçeler, Yüzakı, Yalnız Efe, Falaka, Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Mabet bu dizideki öykü kitaplarından bir bölümü. İnceleme kitaplarında "Tarhan", "Ayın Sin" rumuzlarını kullandı. Eserlerine İlişkin Değerlendirmeler Bahar ve Kelebekler: Genç Kalemler'de yayımlanan öykülerinden biridir. Yeni Lisân makalesinde ortaya koyduğu hususları örnekleyen kullanımlar içermesi açısından önemlidir. Yani "yeni lisan" konusunda dile getirdiği teorinin pratiğe dönüşmüş halidir. At: 1908'de yayımlanmıştır. Ömer Seyfettin öykücülüğünün ana hususları ihtiva eden karakteristik metinlerden biridir. Ömer Seyfettin'in öykülerindeki ana hususlar: Yirminci yüzyılda yaşama şuuru ve gerçekçilik Mazi ve kahramanlık hasreti Duru bir Türkçe Buruk bir mizah Öyküleri şu alt başlıklar etrafında ele alınabilir: Tarihî hikâyeler Peçevi Tarihi başta olmak üzere Ömer Seyfettin bir dizi konusunu tarihten alan hikâye yazmıştır. Bu hikâyelerin amacı, Türk devletinin güçlü yönlerini öne çıkarmaktır. Devlet adamları, askerler bu öykülerin ana kadrosunu oluşturmaktadır. Başını Vermeyen Şehit : Konu, Peçevi Tarihi'nde geçen manzum bir destandan alınmıştır. Kütük Vire Ferman Kızılelma Neresi? Pembe İncili Kaftan Balkanlar ile İlgili Hikâyeler Balkanları iyi bilen Ömer Seyfettin, bir kısmı da kendi başından geçen hikâyeler kaleme almıştır. Ömer Seyfettin, Balkan Savaşı sırasında orduya çağrılmış, o günlerde kısa kısa yazdığı günlükleriyle o günlerin iç burkan acı şartlarını ortaya koymuştur. En acı olayları; keskin ve kısa ifadelerle anlatan bu rûz-nâme, Balkan Savaşı hakkındaki önemli belgelerden biridir. Yunanlılara esir düşen Ömer Seyfettin, Nafliyon kasabasında 10 ay kadar kalmış ve 15 Kasım 1913'te esaretten kurtulmuştur. Bomba Beyaz Lale Nakarat Hürriyet Bayrakları Çanakkale Savaşı ile İlgili Öyküler Çanakkale'den Sonra Mefkûre Aleko Bir Çocuk Kaç Yerinden Çocukluk ve Gençlik Hatıralarından Yola Çıkarak Yazdığı Öyküler İlk Namaz Anda Kaşağı Falaka Masal ve Fanteziler Kurumuş Ağaçlar Herkesin İçtiği Su Üç Nasihat Türkçülük Düşüncesini Telkin Etmek Üzere Yazmış Olduğu Öyküler Primo Türk Çocuğu Ashab-ı Kehfimiz Önemli Açıklama Ömer Seyfettin'in Efruz Bey ve Ashab-ı Kehfimiz adlı eserleri kimi kaynaklarda roman, kimi kaynaklarda ise uzun hikâye olarak adlandırılmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre bu eserler Batı edebiyatında örnekleri görülen novella bağlamında değerlendirilmelidir. Ömer Seyfettin bizzat kendisi Ashab-ı Kehfimiz için "İçtimaî bir roman" değerlendirmesini yapmıştır. "Ashab-ı Kehfimiz" ve "Hürriyet Bayrakları" adlı eserler, Osmanlıcılık ideolojisinin iflas ettiği ana fikrine dayanmaktadır. Ömer Seyfettin kendi edebiyat dünyasını değerlendirdiği bir yazısında gerçekçiliği Baha Tevfik'ten; sade dili ise Maupassant ve Türkçü Necip'ten öğrendiğini dile getirmiştir. Efruz Bey Ömer Seyfettin Efruz Bey tipiyle, 1910-1918 arasında ülkenin düşünce ve siyaset alanında öne çıkan, biraz gösteriş budalası, yarı aydın ve kendilerini soylu sanan birtakım tanınmış kişileri karikatürize etmiştir. Diğer Eserleri Şiir: Ömer Seyfeddin'in Şiirleri Oyun: Mahcupluk İmtihanı Çeviri: İlyada ve Odyseissa (Tam bir çeviri değildir!) Ömer Seyfettin'in Eserleri Şiir: Ömer Seyfettin'in Şiirleri (1972, Fevziye Abdullah Tansel derlemesi) Roman: Ashâb-ı Kehfimiz (1918) Efruz Bey (1919) Yalnız Efe (1919, 1988) Öykü: Harem (1918) Yüksek Ökçeler (1922, 1988) Gizli Mabed (1923, 1988) Beyaz Lale (1938) Asilzâdeler (1938) İlk Düşen Ak (1938, 1980) Mahçupluk İmtihanı (1938, 1982 bir oyun da içerir) Dalga (1943, 1952) Nokta (1956) Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür (1958) İnceleme: Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset (1912) Yarınki Turan Devleti (1914) Türklük Mefkuresi (1914) Türklük Ülküsü (ilk 3 kitap birarada ölümünden sonra, 1975) Kaynak: https://www.turkedebiyati.org/yazarlar/omer_seyfettin.html ▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄ --Alıntı-- Ömer seyfettin'in Tarihi Hikayeleri ve Kahramanları 1. Milli Edebiyat akımının öncülerinden ve modern Türk öyküsünün kurucusu olan Ömer Seyfettin, orduda subaylık yapmış, Balkan Savaşlarında Yunanlılara esir düşerek bu savaşın acılarını fazlasıyla yaşamıştır. 2. Sanatçı Genç Kalemler dergisinde yayımladığı Yeni Lisan başlıklı makale ile yazın hayatına başlamıştır. Yeni Lisan anlayışının öncüsü ölarak Servet-i Fünuncuların ağır ve ağdalı diline karşı çıkarak sade halk dilini savunmuş edebiyatsız edebiyat yapmak için çalışmıştır. 3. Sade bir Türkçe ile milli konuları işleyen Ömer Seyfettin, realist hikayeciliğimizin en önemli sanatçılarındandır. 4. Sanatçı, ününü ve okunurluğunu günümüze bile sürdürebilecek bir ökü dili geliştirmiştir. Öyküleri realisttir. konularını gerçek yaşamdan ve tarihten alır. Amacı toplumsal yaşamın aksayan yönlerine ortaya çıkarmak ve milli bilinci güçlendirmektir. 5. Türkçülük, milliyetçilik düşüncesiyle kaynaştırdığı düşünceleri tüm yazılarında görülür. Ondaki milliyetçilik kan ve ırk milliyetçiliği değil ideal milliyetçiliğidir. 6. Öykücülüğü meslek edinen ilk sanatçımızdır. Kısa hayatına 140 öykü sığdırmıştır. 7. Maupassant tarzı (olay öyküsü) öykücülüğünün hiç kuşkusuz en önemli yazarıdır. 8. Konularını gündelik hayattan, çocukluk ve askerlik anılarından, tarihten, halk fıkra,menkıbe ve efsanelerinden almış; tasvir ve tahlile değil olaya önem vermiştir. 9. Asıl önemli hikayeleri destansı niteliklere sahip, konularını tarihten alanlarıdır. Hikayelerindeki önemli konulardan biri de kahramanlıktır. 10. Hikayelerini beklenmedik sonlarla bitirerek okuyucuda iz bırakmak ister. 11. Çocukluğundan söz ettiği And, Falaka, Kaşağı; Peçevi Tarihi'nden aldığı bir olayı anlattığı Başını Vermeyen Şehit; Türk idealini sembolleştirdiği Kızıl Elma Neresi?; Balkan Savaşı'nın acılarını dile getirdiği Beyaz Lale ve Bomba adlı hikayeleri en bilinenleridir. Yapıtları: Bomba, Yüksek Ökçeler, İlk Düşen Ak, Gizli Mabet, Asilzadeler, Bahar ve Kelebekler, Beyaz Lale (öykü); Efruz Bey (roman)... Özet: Klasik öykü türünün Türk edebiyatında ilk büyük temsilcisidir. Serim, düğüm, çözüm bölümleriyle geliştirilen, olaylara dayanan ve genellikle beklenmedik sonuçlara ulaşan öyküleriyle Türk edebiyatında Maupassant tarzını temsil eder. Öykülerinin bir bölümünde, kendine güvenini yitirmiş Türk toplumuna moral vermek amacıyla milli tarihin kahramanlık sayfalarından alınmış konuları işlemiştir. Türkçülük akımının öncülerinden sayılan Ömer Seyfettin, Türkçenin sadeleşmesi için büyük çaba harcamıştır. Kaynak: http://www.diledebiyat.net/turk-edebiyati-tarihi/bati-etkisindeki-turk-edebiyati/milli-edebiyat-donemi/milli-edebiyat-donemi-sanatcilari/omer-seyfettin ▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄ --Alıntı-- Gizli Mabet "Secret Temple" (by Ömer Seyfettin) Geçen gün Tokatlıyan'da Sermet beni genç bir Frenk'le tanıştırdı. Sorbon'dan arkadaşmış! Kumral, çini mavi gözlü, güzel, narin, nazik bir çocuk! Azgın bir "Doğu" âşığı! İlk sözü bu oldu: - Azizim, siz kendinizi bilmiyorsunuz. Avrupa'yı bir şey zannederek kendi güzelliklerinizi göremiyor, kendi esrarlarınızı yaşamıyorsunuz... Birdenbire haklı mı, haksız mı olduğunu kestiremediğim bu paylamaya gülümsedim: - Yaşamadığımızı, göremediğimizi ne biliyorsunuz?.. - Bunu gözümle gördüm, diye coştu. Üç gecedir Sermet'in evindeyim. Herşey alafranga: Yemek salonu, yatak odası, karısının, kardeşlerinin giyinişleri, hareketleri, hatta düşünüşleri, görüşleri bile hep Avrupai! Ah nerede Loti'nin Türkiye'si?.. - Loti'nin Türkiye'si karşı tarafta! dedim. - Evet öyle söylüyorlar. Fakat içine girilmez bir âlem! Yazık ki siz bu pitoresk âlemi sevmiyorsunuz!.. - Sevenlerimiz de var... dedim. - Siz sevenlerden misiniz?.. - Evet... diye abartılı bir heyecanla başımı salladım. "Sabit fikir" lerinin hududunu aşamayan Frenkler ne masumdurlar! Bu genç Avrupalı da bunlardan biriydi. Türkiye'ye dair konuşmaya başladık. İddia ediyordu ki biz kendimizi tanımıyoruz; en güzel, en zengin, en estetik sokaklarımıza pis diyoruz; artık güzellikten mahrum Avrupa binalarına, büyük caddelere, tabiatı öldüren geometri çirkinliklerine kıymet veriyoruz... Rumlara kızgınlığı kin derecesini geçiyordu. Beyoğlu'ndan öyle nefret etmişti ki: "Ne iğrenç Batı karikatürü, Yarabbi!" derken neredeyse sarararak tiksiniyordu. Kafası Loti'nin hayalleriyle doluydu. Bizim sefalet, vahşet, cehalet dediğimiz perişanlıklarımıza o "harika!" diyor, bu bitip tükenmeyen mezbeleler, baykuşlu viraneler karşısında nasıl olup da büyük bir heyecan duymadığımıza şaşıp kalıyordu. Sonunda kendisinin, Avrupalılaşmamış bir Türk evine götürülmesini benden istedi. Aklıma birdenbire Karagümrük'te oturan yaşlı sütannem geldi. Bu oldukça sofu ve oldukça stoik, oldukça muhafazakâr bir kadındır, kendinden büyük eski Arap halayıkçığıyla oturur, kocasından kalan ufacık bir gelirle rahat rahat geçinir. - Öyleyse sizi hiç Avrupalılaşmamış yaşlı bir dulun evine götüreyim! dedim. Teşekkür etti. Sevindi: - Ne vakit?.. - Bugün, hatta isterseniz şimdi. - Bu mümkün mü?.. - Mümkün, yalnız başınıza bir fes alacağız, dedim. Böyle ansızın gitmek, alaturka evde tekliflere, tekellüflere meydan bırakmayacak, tabiatı, pitoreski, bu Doğu âşığı Frenge olduğu gibi gösterecekti. Sermet zavallının sevincine gülmekten katılıyordu. Ona veda ettik, bir arabaya atladık. Beyazıt'a indik. Frenkçiğe bir dükkândan ciğer gibi kıpkırmızı bir fes aldık. Kalıplattık. Tramvaya binmek istemedi. - Buradan aşağı hep Türk mahallesi mi? dedi. - Evet hep Türk mahallesi. - O hâlde rica ederim, yayan gidelim. - Pekâlâ!.. dedim. Yangın yerlerinden yürüdük. Sisli bir hava, bulutlu, karanlık bir gökyüzü harap evlerin, ıssız viranelerin dinginliğine sanki acı bir hüzün karıştırıyordu. Yolda ona talimat verdim. Sütanneme kendisi için Çerkez diyecektim. Gerçi o horozdan kaçan bir kadın değildi. Fakat belki bir Hristiyanın yanına çıkmak istemezdi. Bu basit entrika genç Frengin hayal gücünü daha beter alevlendirdi. Bir tarafa çarpılmış siyah, çürük tahta evler, yıkık duvarlar, sökük çatılar karşısında duruyor, "Oh, ne manzara, ne manzara!" diye bir türlü ayrılamıyordu. İki saatte eve gelebildik. Bu üç katlı, ahşap, biraz viranca bir binadır. Kapıyı çaldım. Yaşlı Arap açtı. - Sütannem yok mu?, diye sordum. - Komşuda. Buyrun. - Haydi, Karanfil Dadı, git koş, benim geldiğimi söyle. Yanımda da bir misafirim var. Bu gece sizde kalacağız, dedim. İçeri girdik. Temiz fakat karanlık taşlıktan geçerek koca bir merdivenden çıktık. Misafir odasına genç Frenk bayıldı. Yerde güzel bir Acem halısı yayılıydı. Duvarlar -rahmetli hattat sütbabamın hatıra bıraktığı- levhalarla süslenmişti. Yastıklarına fes rengi perdelerin düştüğü sedirler kırmızı kadife örtülerle örtülüydü. Karşı karşıya oturduk. Kafeslere hayran oldu. "Neredeyse kendimi bir rüyanın içinde sanıyorum!" dedi. Sütannem gelince benim gibi elini öptü. Ara sıra başındaki fesini unutuyor; gayr-i ihtiyarî reverans hareketleri gösteriyordu. Sütannem bunun pek farkına varmadı ama: - Konuştuğunuz söz Çerkezceye benzemiyor, dedi. Ben: - Anneciğim, bu senin bildiğin Çerkezce değil, göçten sonra çıkmış, Rusça ile Çeçence ile karışık yeni bir Çerkezce! diye kandırdım. Sözde bu Çerkez misafir, hacca gitmek için İstanbul'a gelmişti. Sütannem hac vakti olmadığını hatırlatınca ona da bir kulp buldum. Maksadı daha evvel davranıp İstanbul'da biraz Türkçe öğrenmekti. - Ah bu yaşta hacı olmak, ne mutlu, ne mutlu, darısı senin başına!.. diyordu. - Âmin, âmin!.. Frenk, ağzımızdan çıkan bu kelimeyi birdenbire tanıyor, aşinalığını göstermek düşüncesiyle kendi şivesiyle tekrarlıyordu: - Amen, amen!.. Sütannem bu Çerkezle hacca beraber gitmemi tutturdu. Kısacası yemek zamanına kadar hep hacdan, hocadan falan bahsettik. Ben sütannemin öğütlerini çıtır çıtır hep Çerkezceye çevirdim. Sofraya oturunca Frenk bütün bütün büyük heyecanının içinde kendinden geçti. Yalnız yabancı misafirlere çıkan gümüş sini, zavallıyı deli edecekti. Çatalı bırakıyor, sütannem gibi eliyle yemeye çalışıyordu. Ben vazgeçirdim. Elle yemek yalnız yaşlı kadınlara özgü olduğunu söyledim. Dünyanın en rahat vaziyeti bağdaş kurmak olduğunu iddiaya başlarken sofradan kalktık. Kahvelerimizi içtik. Sütbabamın kütüphanesinde hatıra gibi duran eski yazma kitapları misafirime gösterdim. Nakışlara, ciltlere, minyatürlere hayran kaldı. Uyku zamanı gelince, onu Karanfil'le beraber en üst kata çıkardık. Yatağını bahçe üstündeki odaya yapmışlardı. Tuvaleti falan gösterdim. "Bonsuvar" dedim. Ben de orta kattaki odaya çekildim. Gece fırtına çıktı. Şiddetli bir yağmur yağdı. Sabahleyin oldukça güzel bir hava açılmıştı. Frengi uyanmış, giyinmiş buldum. Yatağın içine oturmuş, bir şeyler yazıyordu. - Bonjur... - Bonjur, mon ami!.. - Ne yazıyorsunuz?.. - Oh, etkilenmelerimi!.. - O kadar mı etkilendiniz?.. - Anlatamam, size anlatamam!.. Aşağı indik, sabah kahvelerimizi içtik. Sütannemin ellerini öptük. Bu Frengi, daha beter Doğu pitoreskinin içine batırmak için yayan olarak Fatih'e götürdüm. Caminin karşısındaki kahveye oturduk. Birer nargile ısmarladım. Dışarı üflemesin diye ilk önce önemle içmek işlemini öğrettim. Keyiflerimiz gelmeye başlıyordu. Zavallıyı yine azıttırmak, coşturmak için: - Azizim, şu karşındaki mabede bak, dedim. Ne incelik, ne heybet değil mi? Frenk gülümsedi, o kadar heyecanlı görünmedi. Daha dün yıkık çeşmelerin, eğrilmiş duvarların huzurunda deli gibi çırpınan bu adamın ilgisizliği garibime gitti. Sordum: - Bu abideyi beğenmediniz mi, yoksa? - Bu, bu mabet hiç... diye mavi gözlerini küçülterek tekrar gülümsedi. - Ne demek hiç? Bu İstanbul'un en büyük bir abidesidir... - Bu, hiç... Bu mabet, hiç... - Ne demek?.. - Ben ondan daha önemlisini gördüm. - Olamaz, dedim, ne vakit gördünüz? - Bu gece... - Rüyanızda mı?.. - Hayır... - Ya nerede?.. - Evde... - Hangi evde?.. - Yattığımız evde... Şaşaladım. - Ne gördünüz canım?., dedim. - Piyer Loti'nin göremediği bir şeyi! Hiçbir Avrupalının tanımadığı bir sırrı!.. Gülümsüyordum. - Evet, ben sizin gizli mabedinizi gördüm, dedi. - Nasıl gizli mabet, canım?.. - Boşuna saklıyorsunuz. Ben gördüm işte!.. Yüzyıllardan beri Avrupalıların gözlerinden sakladığınız gizli mabedinizi, özel mabedinizi bu gece gördüm. Ama emin olunuz, bu sırrı koruyacağım. Paris'e gidince gazetelere yazmayacağım, defterimde kutsal bir şey gibi bu hatıra saklı kalacak. - Sözlerinizden bir şey anlamıyorum, dedim. - Israr etmeyiniz gördüm, gördüm... - Neyi canım?.. - Gizli mabedinizi! - Bizim gizli mabedimiz, falan yoktur. - Boşuna inkâr ediyorsunuz, ben gördüm. - Garip, çok garip!.. diye başımı sallıyordum. Frenkçik dayanamadı. Cebinden maroken kaplı bir defter çıkardı. - Bak görmüş müyüm, görmemiş miyim?! dedi. Son sayfaları okumaya başladı: "...Sabah! Büyük bir heyecan, bir haz içinde şu satırları yazıyorum. Dün Sermet'in tanıştırdığı bir Türkle bu İstanbul'un en bilinmeyen yerine geldim. Meğerse Jacques Casanova, Pierre Loti filân konaklarla yalıların selâmlık dairelerinde birer kahve içmekle Doğuyu gördük sanıyorlarmış. Asıl Doğu görünmeyen tabakalarda... Ben işte hiçbir Avrupalının görmediği şeyi gördüm. Burası yaşlı, dul bir kadının evi. Oldukça dindar bir kadın. Evin içi, sofra takımı, âdet, tarzlar, kısacası herşey hiç bozulmamış... Tamamıyla alaturka. Gece beni en üst katta bir odaya yatırdılar. Sabahleyin oldukça erken uyandım. Yataktan kalktım. Garip bir merak içimi yiyordu. Ayaklarımın ucuna basarak dışarı çıktım. Karşıda bir oda vardı. Kapısı aralıktı. Yavaşça ittim. Bir de ne göreyim? Gizli bir aile mabedi!.. Beyaz perdeler inik. Aralarından soluk bir aydınlık giriyor. Duvarlarda birçok büyük levhalar asılı. Köşelerde ağır ceviz ağacından yapılmış, demir çemberli mezarlar duruyor. Şüphesiz bu mezarlarda sevgili ölülerin mumyaları var. Bir tanesini açmaya çalıştım. Mümkün değil, kitli! Sonra yerde irili ufaklı birçok kaplar duruyor. Bazıları bakırdan, bazıları porselenden! İçlerinde değerlileri var, örneğin kapının sırasında, birinci mezarın önündeki oldukça değerli, etrafı altınla yaldızlanmış bir kap. Köşedeki yeşil bir vazo... Kim bilir nasıl bir topraktan yapılmış, mabedin içinde anlamını anlayamadığım bir oran içinde ipten birtakım kenarlarla açılar gerilmis. Bu kutsal açıların üzerinde şüphesiz ölülere ait olan birtakım relikler asılı. Kaplarda kutsal sular duruyor. Bazısında taşacak derecede çok. Mekke'nin, Medine'nin, kim bilir, hangi bilinmeyen, hangi kutsal köşelerinden gelen bu esrarlı, bu kutsal sulardan tattım. Biraz kekremsi... Kapların dibinde hafif, ama oldukça hafif bir toprak tortusu var. Her kaptan içtim. Hepsinin tadı bir. Kalbim çarpmaya başladı. Yasak bir mabede girmis bir küfürbaz, bir hain, bir kâfir heyecanıyle dışarı çıktım. Sanki bu mezarlar birdenbire açılacak, içlerinden yüzlerce sene önce ölmüş yaşlı Türkler kavuklarıyla, yatağanlanyla, kalkıp üzerime yürüyecekler sandım. Sanki duvarlardaki levhalar sallandı. Kutsal kapların içi çalkandı. Sanki o an bir deniz olacak, oralarda beni boğacaklardı. Bu kutsal suların kızgınlığını, sessizliğini, yüceliğini şimdi içimde duyuyor gibi oluyorum. Esrarlı, belirsiz bir ağırlık, bir ateş damarlarıma yayılıyor. Beynimde karanlık, bilinmeyen bir kubbenin derin akislerini işitiyorum. Öyle anlatılmaz bir heyecan duyuyorum ki..." Kendimi tutamadım. Öyle bir kahkaha attım ki Frenk marpucunu elinden düşürdü. Az daha nargilesi devrilecekti. Sabah keyfini çatmaya gelmiş müşterilerin keyiflerini kaçırdım. Dik dik yüzüme bakıyorlardı. Frenk sordu: - Neye gülüyorsun?.. - Ayol sen gizli mabede girmemişsin! dedim. - Ya nereye girmişim?.. - Sütannemin sandık odasına! - Sandık odası ne?.. - Bizim evlerde komodin, aynalı dolap falan yoktur. Eşyalarımız, birer sandıkta, sandıklar da bir odada durur. O mezar zannettiğin demir çemberli, ceviz tabutlar, bizim çamaşır sandıklarımızdır. - Ya duvardaki levhalar?.. - Sütbabamın eserleri! Hatıra diye sütannem satmıyor. Frenk inanamıyordu. Ben hâlâ gülüyordum. - Ya ipten yapılmış geometrik şekiller? O "relik" ler?.. - Yağmurlu havalarda çamaşır açmaya özgü ip. Açılar, üçgenler, rastlantı sonucu oluşmuş; relik zannettiğiniz de kullanılmayan giysiler.. Frenk yine inanamıyordu. Mavi gözleri birdenbire bulutlanmıştı. Yalanımı yakalamış gibi başını salladı: - Ya o kutsal sular? Onlara ne diyeceksin azizim?.. dedi. - Gece yağmur yağdı. Sütannemin sandık odası, bildim bileli akar. Tavandan damlayacak yağmur suları yerleri ıslatmasın diye geceleyin Karanfil, o kapları odaya sıra sıra dizmiş olmalı... dedim. Frenk evlerimizin üzerindeki "Maşallah" levhalarını millî bir sigorta şirketinin işaretleri, saçaklarımızda sallanan nazarlık pabuçlarını damdan dama kaçan hırsızların oralara takılıp kalmış ayakkabıları zanneden ünlü millettaşı gibi, bir an durdu, düşündü. Derin derin nargilesini çekti. Yutkundu. Elinde açık kalan defterini cebine soktu. Ben hâlâ duruyor, duruyor, gülüyordum. - Gülme azizim, sizin sandık odalarınızda bile öyle esrarlı, öyle anlaşılmaz, öyle belirsiz, öyle dinî bir hâl var ki... - Ne gibi?.. - Öyle bir şey ki... Siz körsünüz... Göremiyorsunuz vesselam... dedi... Fakat bizim göremeyip de o yalnız kendi gördüğü şeyin ne olduğunu bir türlü söyleyemiyordu. Malûm ya, Türkler hükümlerinde çok naziktirler! "Biz kör isek, işte siz de dilsizsiniz!" cevabı ta dudaklarımın ucuna gelmişken sustum. Hiç ses çıkarmadım. Ömer Seyfettin Kaynak: http://umich.edu/~turkish/links/mouseover/gizlimabet/gizlimabet.html
[Edited at 2018-12-19 18:42 GMT] | | | Pages in topic: < [1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16] > | To report site rules violations or get help, contact a site moderator: You can also contact site staff by submitting a support request » Osmanlıca - Türkçe kaynaklar, Cumhuriyet boyunca Türkçenin serüveni, Günümüz Türkçesi... No recent translation news about Türkiye. |
CafeTran Espresso | You've never met a CAT tool this clever!
Translate faster & easier, using a sophisticated CAT tool built by a translator / developer.
Accept jobs from clients who use Trados, MemoQ, Wordfast & major CAT tools.
Download and start using CafeTran Espresso -- for free
Buy now! » |
| Trados Studio 2022 Freelance | The leading translation software used by over 270,000 translators.
Designed with your feedback in mind, Trados Studio 2022 delivers an unrivalled, powerful desktop
and cloud solution, empowering you to work in the most efficient and cost-effective way.
More info » |
|
| | | | X Sign in to your ProZ.com account... | | | | | |